Kartozlarının Yere Düşerken Çıkardığı Sesler

20 Nisan 2013 Cumartesi

Stairway to Heaven'ın Koyu Mavi Takım Elbiseli Müdür Jang'ı!

Bu kadar uzun ve bir o kadar da iyi olmayan başlıkla başlayan bir yazı ne kadar mükemmel olur bilmiyorum. Ama mükemmelin aşağısında kalmayacağı kesin. Evet, bugün kendimi de övmek istedim.
Yaklaşık üç haftadır Stairway to Heaven izlemeye çalışıyorum. 2003 yapımı bu dizinin beni çeken tarafı Lee Wan ve Park Shin Hye'nin bir arada bulunduğu bir dizi olmasaydı açıkçası. Üstelik dizinin yönetmeni Tree of Heaven'ı çeken kişinin de ta kendisiydi. Bu böyle olunca haliyle aldım gazı, başladım mavilemeye. İlk iki bölüm çok güzeldi, gerçekten. Kwon Sang Woo'nun Bad Love faciasından sonra (onu tam 7 ayda bitirdim) bu diziye dair bir umut doğdu içimde. Fakat anladım ki her şey favori ikilimin büyüyüp onları canlandıran oyuncuların değişmesine kadarmış. Dereyi görmeden paçaları sıvayan ve ayazdan bacakları mosmor olan insanım ben.
Dizinin 14. bölümünü izlemekteyim şu dakikalarda ve gerçekten çooook sıkılıyorum. Benim Kwon Sang Woo'yla mı; yoksa eski dönem yapımlarla mı; yoksa sadece ve sadece aşk üzerine kurulu, aşktan ölen, aşktan başka bir şey olmayan dizilerle mi aram iyi değil bilmiyorum. Herkesin salya sümük ağladığını iddia ettği bu dizide, bir şarkının sözleri çok güzel olduğu için bile ağlayan zat-ı muhterem ben şu ana kadar nerdeyse hiç ağlayamadım.
İzleyecekseniz kötü etki olmasın diyeceğim de ben gerçekten çok sıkıldım ya. Shin Hyun Joon'un ve gerçek adını bilmediğim Müdür Jang için izliyorum yalnızca artık. Yine de "biz birlikte olamayız"lı, "yılan bakışlı cadı kız"lı, "ama seni seviyorum"lu bir dizi izlemek istiyorsanız belki işe yarar.
Şu başladığım diziyi bitirme huyum başıma ne işler açtı, ah.
Neyse, ben bunu konuşmak için burada değilim.
Daha önce söyledim mi bilmiyorum ama benim "sadık adam" takıntım var. Bazen dizinin ana erkek karakteri beni tatmin etmez ve böyle durumlarda yan karakter bile sayılmayan, bazı bölümlerde sesi bile çıkmayan yardımcının yardımcısı rolündeki "sadık adam"lara vurulurum ben. Bunun için en vurucu örnek de Giant dizisinde kötü karakterlerin şahı olan Jo Pilyeon'un sadık dostu Go Jae Chun'dur benim için. Ben o adamı çok sevmiştim. Gerçi dizinin ana karakteri beni tatmin etmişti o dizide. O dizideki her şey tatmin ediciydi, ama Jae Chun oppayı ayrı bir severdim. O son sahnede de baya bir ağladım. Sonra Gaksital'deki Katsuyama vardır ki, başrolden daha çok bağladı beni kendine. Daisy'de Kiyoshi-kun, Tree of Heaven'da adını unuttuğum o dev gibi Japon abimiz, The Princess Man'de kraliyet damadı... Daha çok var bunlardan.
Bu dizide de var bir tane: Müdür Jang!
Her ne kadar kendisi dizide Koreli olduğunu iddia etse de ben şahsen Amerikan uyruklu olduğunü düşünüyorum.
Kesinlikle hayatımda gördüğüm en sadık insanlardan ve hala bu işkenceye katlanıyor olmamın en büyük sebeplerinden biri.
Kwon Sang Woo'nun oynadığı karakterin abisi gibi. Onu koruyor, sevdiceğiyle arasındaki engelleri yok edip fırsatlar yaratıyor.
Aslında sekreteri olduğu için hiçbir zaman çok fazla yakınlık gösteremediler birbirlerine. Ama çocuk işten atıldı bence artık ona abi falan diyebilir. E desin de bi' zahmet lütfen.
Benim arkamda böyle biri olsa dünyayı kurtarırım ben, bu adam sevdiği kızı elinde tutmayı beceremiyor daha.
Öhöm, tamam asıl konuya dönüyorum.
Dizinin yılan bakışlı kızıyla aralarındaki sürtüşme beni çok eğlendiriyor. (Şimdi size okuduktan sonra hemen unutmanız gereken bir şey söyleyeceğim, ama sanki ikisi de bu çocuğa aşıkmış da onun için savaşıyorlarmış gibi geliyor. Evet, unutun hemen. Kötü bir espri sadece.)
Bu yazıyı yazmamın sebebi de o sürtüşmeden doğan bir diyalog. Dizi bitmeden yazısını yazmam normalde ama dayanamadım.
Bu sahnede yılan bakışlı kızımız -yani çocuğun eski nişanlısı- çocuğun ofisine girmeye çalışıyor. Ama o sırada ofiste çocuğun yanında asıl kızımız, yani sevdiceği var. Müdür Jang yılan bakışlı kızın önünü kesiyor ve geçmesine engel oluyor. Kız "Ne yapıyosun ya çekilsene pis!" tarzı bir trip atarken dev adam şöyle diyor: "Size engel olmam can sıkıcı değil mi? Bay Cha(ofisteki çocuk) da aynı şekilde hissediyordur. Siz ona sürekli engel oluyorsunuz."
Kızın tabii boyundan büyük kibri var, durur mu? "Bir şeyi unutmuş gibisiniz," diyor. "Ben onun nişanlısıyım."
Dev adam gülümsüyor ve şöyle söylüyor:
Yılan kız daha da öfkeleniyor. "Evlendiğimiz zaman, ilk iş sizi işten kovacağım," diye tıslıyor.
"Sizin için çalışmıyorum," diyor adam. "Endişelenmeyin. Sizin için çalışıyor olsam bile, önce ben işten çıkarım."

Anlayacağınız iyi laf sokuyor.
O değil de ben bunları anlatıyorum sonra üstünden zaman geçip tekrar okuyunca izlemeyen bir insanın zevk almasının zor olduğunu fark ediyorum. İzleyin o yüzden, yalnız bırakmayın beni ya. Yani bunu izlemeseniz de olur, zaten sıkıcı hehe.

Öyle bir heyecanla geldim, anlattım. Diziye geri dönesim yok ama kaçamam bundan. Buradan Müdür Jang'ı bu diziye katan senariste selamlar efendim. Kaleminize sağlık. Zira bir tek o var diye izliyorum.
Mavi kravatını sevdiğim adama adanmış bu yazıyı okuduğunuz için teşekkürler. Mavi geceler. ^^

7 Nisan 2013 Pazar

Dengeki Daisy - En Mavi Papatya

Daisy ~ Daisy ~
Give me your answer, do ~
Uzun zamandır bir şeyler yazmak için fikir arıyordum. Uğruna yazılacak pek mavi bir şey yok son zamanlarda. İşte ne yazsam, ne yazsam diye düşünüyordum Daisy okurken. Sonra birden durdum ve kendi kendime dedim ki "Daisy niye bu kadar mavi? Ben neden Daisy hakkında yazmıyorum? Kurosaki böyle pasta yapmayı nerden öğrendi?"
Velhasıl geldim, yazıyorum.


Dengeki Daisy benim manga dünyasına doğru ilk adımımdı. Bazen acaba ilk önce onu okumakla hata mı ettim diyorum, ama bu bir hataysa bile pişman değilim. Daisy'i okuduktan sonra yeni manga arayışlarına girdim birkaç tane oneshot okudum, Yumemiru Taiyou'ya ve Strobe Edge'e başladım. Ama hiçbiri beni tatmin etmedi. Daisy benim için yeri doldurulamaz bir şey.

Bu manganın ana karakterleri lise öğrencisi Kurebayashi Teru ve okulun hademesi(?) Kurosaki Tasuku. Teru'nun abisi bir bilgisayar dehası. İkisi birlikte yaşıyorlar ve aileleri yok. Teru ortaokula giderken abisi bir hastalık sebebiyle ölüyor. Ölmeden önce Teru'ya bir telefon bırakıyor. "Bu telefon Daisy'e bağlı. Kendini yalnız hissettiğinde seninle olacak. Abinin yerini alacak, Daisy her zaman yanında olacak," gibi şeyler söylüyor.
Daisy çok kısa, minicik, nefes almakla vermek arasındaki süre kadar kısa bir süre için gizli bir kahraman. Ama sonra anlaşılıyor kim olduğu hatta birinci cilt bile bitmeden. Tahmin edebileceğiniz gibi bu Daisy bizim hademe Kurosaki. Teru'nun abisinin en yakın arkadaşıymış meğer ve ölmeden önce kızı ona emanet etmiş abisi. İkinci ciltte görüldüğü üzere Sou-chan (yani abi) Kurosaki'yi de bir kenara çekmiş ölmeden önce ve demiş ki "Teru'ya iyi bak, o sana günahını hatırlatacak."
Nedir bu günah arkadaşım? Sen nasıl bir insansın da benim Kurosaki'min kendini affetmesine engel oluyorsun! Neden Teru'yu onun başına salıyorsun ha!
Neyse sakinim... 
Bir süre sonra kızı "emanet" konumuna düşüren günahın ne olduğu(sanki kız kaçak malmış gibi konuştum), Teru'nun etrafında ne gibi oyunlar döndüğü, kimin kim olduğu ortaya çıkıyor.
Büyük spoiler vermek istemiyorum, o yüzden çok konuşmayacağım ama şunu bilin: Kurosaki eskiden muhteşem bir hackermış ve "Jack O' Frost" adında yok edilmesi neredeyse imkansız bir virüs kodu yazmış. Mangadaki maceraların ve tehlikelerin çoğu bu virüsün kötü insanların eline geçmesini engellemek üzerine kurulu. 
Manga şu an 11. ciltte ve sanırım en son 54. bölüm yayınlandı. Ama Türkçe olarak verilen güncel 50. bölümde. (Evet, Türkçe okuyorum. Başka manga olsa belki İngilizce okumayı denerdim. Ama Daisy'de o kadar çok satır var ki gözüm yemedi.) Hikayenin şu an bulunduğu nokta çok iyi. Gidişatı mükemmel ve bittiğinde nasıl bir boşluk yaşarım bilmiyorum. Umarım ben gözlerim görmez olana kadar devam eder. Çizer Kyousuke Motomi-san'a saygılarımı iletiyorum.

Karakterlere gelirsek...
Kurebayashi Teru. 16 yaşında. Çoğu fan onu hiç sevmese de ben çok seviyorum. Çok sevimli ve komik bir kız. Mimikleri beni öldürüyor gülmekten. Ağladığı zamansa çok şirin oluyor. Garip ama onu Kurosaki'den kıskanmadım hiç. Genelde başrolleri birbirinden kıskanırım da.

Teru'nun benim için unutulmaz bir özelliği var. Kendini kötü hissettiğinde ve işler yolunda gitmediğinde hep özür diler, üzgün olduğunu söyler. Kurosaki, o ne zaman özür dilese üzülür. Çünkü Teru normalde insanlara teşekkür eder. Söyleyince garip geldiğini biliyorum ama okyunca öyle değil. Bir gün Kurosaki "Yine özür diliyorsun" gibi bir şey söyledi ve Teru o günden beri ona sürekli teşekkür etmeye başladı. Tehlikeli bir işe gidiyordu Kurosaki ve yaralanması hatta ölmesi muhtemeldi. Teru gitmeden ona sarıldı ve dedi ki "Döneceğini biliyorum. Döndüğün zaman hiç sebep yokken teşekkür edemem. Lütfen gelirken dondurma al." (Kahretsin, bu insanlar aşık olma ihtimalimi azaltıyorlar.)
Teru'nun harika bir repliği var. "Kel kal Kurosaki!!" Çizer bir gün Kurosaki'nin saçlarını çizmenin çok yorucu olduğunu söyledi ve Teru'ya onun saçlarına lanet etme görevi vardı. Ehehe.
Daisy okuyan birinin yanında "kel", "kel kalmış", "kel kal" gibi kelimeleri kullanırsanız hafif hafif sırıtmaya başlar. Çünkü Teru sakin sakin konuşurken lafının arasına gülümseyerek de "Kel kal Kurosaki" cümlesini sokabilir. Gözleriniz dolmuşken birden gülmeye başlayabilirsiniz yani ehehe.
Kel kal Kurosaki!
Kurosaki Tasuku. 24 yaşında. Sigara içiyor, saçları sarıya boyalı. Manganın ilk bölümlerinde "örnek alınmaması gereken yetişkin modeli" olarak dalga geçiliyordu kendisiyle.
Ama bence dünyanın bütün erkekleri onu örnek alsa hayatımız daha güzel olurdu.
O, çirkin hademe giysisiyle bile karizmatik duran, zekasına ayrı, yumruklarına ayrı güvendiğimiz biri.
Ağladığı çok nadir görülmüştür ama çevirmenler bile ağladığında not düşerler "Ağlama Kurosaki!" şeklinde. Beni ağlatan tek mangadır bu, hep bu çocuk yüzünden hep.


Yan karakterlerin hepsini ayrı ayrı severim. Ama içlerinden başarıyla sıyrılan bir tane var ki kendisi kesinlikle mucize diyebilirim.
Soyadını unuttuğum insan, Kiyoshi! Teru'nun en yakın arkadaşı. 16 yaşında. İnek görünümünün altında tapılası birini saklayan mükemmel kişi.
İlk zamanlar ondan savunmasız küçük erkek çocuğu olarak bahsedilse de inanılmaz bir şekilde büyüdü ve bu utanç verici halinden kurtuldu. Bilgisayar ve virüs olaylarında Sou-chan'ın arkasında bıraktığı ekibe yardım ediyor. Ayrıca Kurosaki'yle iş birliği içerisindeler. Hangi konuda mı? Tabii ki Teru'yu koruma konusunda.
Garip ama bazen Kiyoshi ana karakterlerin önüne geçiyor benim için. Yâver takıntım var, ne yapabilirim.
Ayrıca bütün o mütevazilik, ağırbaşlılık gibi vasıfların yanında inanılmaz karizmatik görünüyor, özellikle okul üniformasıyla.
Manganın en uçuk kaçık, hatta bazen gıcık olan kızına aşık olmak üzere oluşu da akıllı olmasına rağmen aşk adamı olduğunu da gösteriyor. (Ne çok ol- dedim.)
Kısacası Kiyoshi tam benim tipim. Hatta Kurosaki ile Kiyoshi arasında seçim yapmak zorunda kalsam seçemezdim. 
Ve bir de şuna bakın lütfen:
Hadi gelin de inek birinin güçlü ve karizmatik oluşunun sizi tavlamasına izin veremeyin. Yapabiliyorsanız yapın hadi. (Seni seviyorum, Kiyoshi-kun!)
Bütün karakterlerden bahsetmek isterim aslında ama orasını da siz kendiniz öğrenin. Dengeki Daisy sizi şu adreste bekliyor: Dengeki Daisy
47. bölümün ismi "Daisy Bell". Bu bölümde bir şarkıdan söz ediliyor. Biz Daisy hayranları çoktan şarkıyı dilimize doladık. Çünkü okumayı bitirip gerçek dünyaya döndüğümüzde Daisy'i bize hatırlatan çok şey yok. Lütfen mavileyin!

Şarkımı da verdim, yazımı burada bitiriyorum. Lütfen Daisy'i mavileyin.
Kel kalın! Ah, pardon. Mavi kalın demek istemiştim...