Kartozlarının Yere Düşerken Çıkardığı Sesler

20 Eylül 2015 Pazar

Neler oluyor hayatta? - GERİ DÖN MAVİ

Selam dostlar.
Beni özlediğinizi var saymak istiyorum zira ben burayı, sizi çok özledim.
Peki bizi özlediysen neden gelmedin Mavi?
Size benden on puan. Güzel soru. Müthiş yerden sordunuz gerçekten.
Gelmedim çünkü yazacak bir şeyim yok arkadaşlar. (at kişnemesi) Evet gerçekten yazacak hiçbir şeyim yok ve sizi hayatımla ilgili ayrıntılı, kasvetli ve sıkıcı güncellere boğmamak için de olabildiğince az uğramaya çalışıyorum bloga.
İçimdeki fangirl öldü mü? Hayır. Eğer fangirlseniz sonsuza kadar fangirl kalacaksınızdır ama bazen bu fangirl çok yorulur, uyumaya falan gider. Ne bileyim kış uykusuna falan işte. Bazen de hayat koşulları sizi o fangirlü bastırmaya mecbur eder, siz onu susturup ağzına lafı tıkadıkça da fangirlünüz size küser. Benim durumumsa canı hem fındıklı çikolata hem de fıstıklı çikolata çeken ama önüne meyve tabağı konan bir obur kadar kötü.
Dilimden düşmeyen üniversite sınavı kabusunu atlatalı henüz çok az bir süre geçtiğini hepiniz biliyorsunuzdur artık. İşte ben üniversite sınavına çalışırken istemeden, gerçekten ama gerçekten hiç istemeden canım kankam sevgili fangirlüm biricik aşkımı bastırmak, susturmak, kutuya kapatmak zorunda kaldım.
Bana gerçekten çok kırıldı ama tabii arada bir kutunun içinden önemli şeyler olduğunda sevinç çığlıkları atmayı ihmal etmezdi. Her neyse biz bir süre onunla küstük, uzun bir süre hem de.
Sonra ben onu kutudan çıkardım, ona sevgi verdim. Artık kırlarda koşup çılgınca eğleneceğimiz, dedikodu yapacağımız, ağlayacağımız günler gelmişti. Artık klavyemizi elimize alma vaktimiz gelmişti anlıyor musunuz? Birbirimize kavuşmuştuk. Çok mutluyduk gerçekten her şey yoluna girecekti. (burun çekme efekti) Ama birden... Ah o kara günü hatırlamak istemiyorum... (Hatırlamıyorum da zaten.) Ben birden... Birden depresyona girdim dostlar. Fangirlüm de yorgun düşüp kış uykusuna yattı. Yani başlarda normal bir şey sanmıştım. Zaten ortalama haftada bir kere ufak tefek depresyonlara giren biriyim.
Ama her şey üst üste geliyordu. Sınavdan çıkmıştım, taşındık, arkadaşlarım başka bir şehirde kaldı, kitap okuyamadığım kocaman bir süreç geçirdim ve bununla beraber kalemim de kuruydu, aile içi sıkıntılar yaşandı, sonra gözlerimi çizdirdim(evet evet gözlüksüz görüyorum ehehe), tüm bu zaman zarfında durmadan yemek yiyordum, etrafımdaki insanlar yaprak gibi döküldüler, verilen sözler tutulmadı vesaire vesaire... Bunların yanında ayrıntı veremeyeceğim tonlarca şey de var tabii ki.
Kendimi biliyorum güçlü biriyim, güçlü biri olmasam beni tanıyor olmazdınız zaten. Ama çok da güçlü değilim. Yani en azından her şeyin patır patır döküldüğü ismi "tatil" olan ama herhangi bir tatil etkisi göstermeyen bunaltıcı bir yaz mevsiminde bunlara katlanmam mümkün değildi. Katlanabilmek doğru şey değil aslında herkes her şeye katlanabilir. Ne demeliyim? Katlanmak istemedim? Bilmiyorum ama kesinlikle çok rahatsızdım fiziksel ve ruhsal olarak. Şu an da çok rahatsızım ve rahatsız olduğum tek şey dış etkenler değil. Artık en büyük etken benim.
Gerçekten hiç sevmediğim insan tipiyim şu an.
Sürekli aynı şeylerden bahsediyorum. Farkında olmalısınız. Yaz başlayalı beri yazdığım yazıların hepsinde "depresyondayım ağlıyorum yazamıyorum" teması vardı. HEPSİNDE. Lanet olası kalemimin rengi bir türlü değişmiyor. Ve benim en nefret ettiğim şey sürekli aynı şeyleri tekrar etmektir çünkü bu bir insanın düşünmek istemediğini gösterir. Ben düşünmeyen insanlardan hoşlanmam ama lanet olası beynim düşünmüyor. Kapattı kendini. Savunma mekanizması... (dramatik bir şekilde elini alnına dayar) Neyse boş verin. Şu an bu paragrafta kaç defa aynı şeyi söylediğimi fark ettim ve daha fazla anlatamayacağım.
Bir diğer şeyse trip atmak. AĞĞĞĞHHHHH. Ben kendimi bildim bileli çok güzel trip atan ve trip kaldırabilen biriyim. Gerçekten şaka yapmıyorum. Sizi seviyorsam ve bana trip atıyorsanız çekerim. Ama şöyle bir şey var ki sizi seviyorsam size daha önceden söylemişimdir ki trip atmak mantıklı bir şey değildir. Trip atmak yerine konuşmak daha mantıklı. Sizce de öyle değil mi? Ahahah ne kadar da entel bir Mavi. Hayır! Entel falan değilim! Siz sadece konuşmayı bahane üretmek olarak algılıyorsunuz. Yıllar önce sürekli kavga ettiğim biri vardı. Peki neden kavga ederdik? Çünkü asla ne istediğini söylemezdi AMA NE İSTEDİĞİNİ BİLMEMİ İSTERDİ AHAHAHA. Sonra ona (yaklaşık iki yıl süren bir kavgadan sonra) neden daha sakin konuşmuyoruz ki dedim. Çünkü benim de ondan istediğim şeyler vardı ve asla söylememe izin vermezdi. Konuşma konusunda anlaştıktan sonra ona ne istediğimi söylemeye karar verdim ilk kez. Dedim ki "Şöyle şöyle yapmasan olmaz mı? Birazcık rahatsız ediyor da beni." Eğer tamam deseydi her şey çözülürdü. Eğer hayır yapacağım deseydi konuşmaya devam ederdik ama o ne dedi biliyor musunuz "Ama benim öyle yapmamın sebebi o gün böyle böyle olmasaydı?" (gözlerini kapatıp bekler)
Arkadaşlar. O gün ne olduğu beni gerçekten ilgilendirmiyordu, Çünkü biz o güne dönemezdik. Beni ilgilendiren önümüzdeki herhangi bir günde bu durumun tekrarlanmamasıydı. Ama o sadece bahane uydurdu, sanki ben onu suçluyormuşum gibi. Oysa suçlamıyordum.
Varmak istediğim nokta şu ki ben suçluyorum ve ben bahane uyduruyorum. Son günlerde. Sıkça. Ve bu beni rahatsız ediyor. Dur Mavi artık yeter!
(Durmuyordu Mavi, çılgınca trip atıyordu, ağlıyordu gökler, ağlıyordu kendisi.)
En kötü kısma şimdi geldik.
Bir ses var. En sevdiğim insanlar kategorisinde olan kişilerin yanlışlarını kulağıma fısıldayan, onlardan nefret etmemi söyleyen bir ses. Beni herkesten uzaklaştıran ve yalnız, çok ama çok yalnız hissetmeme sebep olan bir ses. Kötü düşünmeme sebep olan bir ses.
Ben 18 yaşındayım. (hani sayamadıysanız) Ve 18 yaşıma gelene kadar belli başlı şeyleri ilke bilip onlara göre davrandım. Belki zamanla değişecekti bunlar, iyi yönde gelişeceklerdi zira bir sürü tecrübe kazanacaktım. Ama şimdilik oldukları gibilerdi ve ben şu an o ilkelere tamamen aykırı davranıyorum.
İçimdeki savaşın sesini duyabiliyorum. Gerçekten. Adım atarken sağa doğru mu sola doğru mu gitsem diye düşünmemek için geri dönmeyi göze alabileceğim kadar yoruldum.
Size ne kadar kötü durumda olduğumu anlatmak için sülaledeki ünümden bahsetmem gerek sanırım. Ben yemek yerim arkadaşlar. Sülaledeki en şişman insan ben değilim belki ama emin olarak tereddüt etmeden söyleyebilirim ki en çok yiyen insan BENİM.
Öyle yerim ki herkes iki yer doyarsa, ben genelde beş yerim. Ama bunun doymakla alakası yok. Bir porsiyon yemekle doyarsam üstüne üç dört beş porsiyon daha yiyebilirim. Beni durdurabilecek tek şey kendimim. Midem ağrımış başım dönmüş yemek yerken, asla umurumda olmaz. Yemek istemediğim zaman da yemem, ama yemek istemediğim zamanlar o kadar az ki sizi şaşırtır yani. Benimle gezen üç güne yüz kilo olur. (Gözünüzde fil falan canlanmış olmalı. Korkmayın fil değilim, normal görünüyorum. Aşırı kilolu falan da değilim yani. Ya da korkun ya bana ne.)
Şimdi zurnanın zırt dediği yer şurasıdır ki ben stresten hasta oldum. Hasta olma kısmı önemli değil iyileştim yeniden domuz gibiyim. Ama yemek yiyemiyorum. Acıkamıyorum. Canım yemek yemek istemiyor.
Hep dalga geçerdik "ehehe Mavi ne zaman yemeden içmeden kesilecek kadar aşık olacak acaba ehehe" diye. Sadece aşk beni yemeğimden ayırabilirdi güya. Gelin görün ki yalnızlık daha beter çarptı. (Çal kemancı.)
Yemek yiyememe durumu beni gerçekten üzüyor. Benim için bir alışkanlık gibi boş zamanlarımda yemek yemek. Çok sıkılıyorum yemek olmayınca. Yani şimdi nasıl çıkayım ben bu depresyondan? Dalımı kırdılar anne.
YA BİRİ BANA KEDİ FALAN ALSIN BÖYLE OLMAYACAK BU.
Tamam sakinim.
İyiyim.
Sakinim.
Ama biliyor musunuz, çok şükrediyorum. Tamam deliriyorum yavaştan falan ama hala anlatabilecek şikayet edebilecek durumdayım ve bunu yapabileceğim bir evim var. (yazar burada blogundan bahsediyor.)
O yüzden çok şükür diyorum.
Ya ama kedi alsanız da fena olmaz şaka yapmamıştım ahahaha.

Yıllar önce Facebook'ta hikaye sayfası vardı ve ben orada aynı bunun gibi saçma sapan günceller yazardım o kadar eğlenirdim ki... Bir kere kendimi kasmama gerek yok istediğim kadar "ama", "ve" kullanabiliyorum ve virgül kullanma ihtiyacı da hissetmiyorum. (uçan kalp)
Blogum güncel komedi blogu mu yoksa kfan blogu mu kimse bilmiyor artık.
Ama geri döneceğim.
Sadece senaristlerin güzel diziler falan çekmesini bekliyorum.
Siz de beni bekleyin.
Hadi şarkımızı da dinleyip dağılalım bu kadar çok insanın (yazar burada dalga geçiyor) yüzüme bakması beni utandırdı.
Mavi kalın ~