Kartozlarının Yere Düşerken Çıkardığı Sesler

21 Şubat 2016 Pazar

Mavi mi siyah mı?

Selam dostlar.
Ben yine iyi değilim.
Siz n'aptınız? Afiyettesinizdir inşallah.
Ben sorunumun ne olduğunu anlamıyorum artık. Eskiden derdim ki "bak Mavi, bu kişi sana bunu yaptığı için üzgünsün." Ya da "şu an üzgünsün çünkü hata yaptın, ama hata yapmak kötü değil. Acını çek ve sus."
Ama şimdi üzgün olmamın sebebi yok. Yani şöyle; kar yağıyor ve düşen milyonlarca kartozundan biri sonunda bir çığ olup insanları öldürüyor. Üzgün olmamın sebebi o kartozu, ama çektiğim acı maşallah çığ büyüklüğünde.
Üstelik kış hiç geçecek gibi değil, sürekli kar yağıyor ve peş peşe çığ düşüyor içimdekilerin tepesine.
Bilmiyorum dönüp bakıyorum hiç bir şekilde mutlu olduğum bir an hatırlamıyorum. Hatırladıklarım varsa bile şimdi o mutluluğu hissedemiyorum ve "sahteymiş" diyorum. Bu andan itibaren mutlu olsam bile sahte mi gerçek mi diye düşünmekten kafayı yermişim gibi geliyor.
Normal mi bu?
Bir hafta falan hiç ağlamadım ben. Hiç adetim değildir yalnız, ben her gün ağlarım. Alışkanlık mı dersiniz bağımlılık mı bilemem. Ama bir hafta bildiğiniz güldüm arkadaşlar. Kahkahalarla güldüm. Açtım normal Mavi'nin salya sümük ağlayacağı filmi kıs kıs gülerek izledim. Canımı çok yakabilecek şeyleri bir "pfft" sesiyle geçiştirdim.
Ağlamamak neyse de gülmek çok tuhaf gelmişti bana. Sonra dank etti tabii, bir şey olacak. Bir boklar geliyor Mavi, yandın gülüm.
Yandım arkadaşlar.
Yanıyorum.
Ama sanki aynı zamanda sönüyorum da.
Mum gibi işte ne kadar yanarsam o kadar bitiyorum. Yanmak zorundayım, çünkü mumum. Sönmek zorunda kalacağım çünkü mumum.
Lamba gibi olan insanlardan nefret ediyorum. Hayır, sadece onlardan değil hepsinden nefret ediyorum.
İnsanları sevmiyorum işte. Nesini seveyim? Bir insanı yürüyüşünden bile yargılayıp kategoriye sokan biriyim.
Kocaman bir dolap hayal edin, bir sürü çekmecesi var. Hepsinin üstünde başka bir özellik yazıyor. İşte ben insanları o çekmecelere dolduruyorum. Sadece birkaç dakika. Yüzlerine bakıyorum, söylediklerini dinliyorum, bakışlarını görüyorum, el hareketlerini algılıyorum; hop çekmeceye. 
Böyle böyle hepsi benden uzakta duran çekmecelerin içinde birikmeye başladı. Hiçbirine elimi uzatmıyorum, çünkü biliyorum her ne kadar güven veren biri olsa da -atıyorum- kendisinden bahsetmeye ölüp biten biri ve ben onu dinleyemem. Benim başım şişer, ben kötü şeyler düşünürüm sonra, günaha girerim. İstemem.
İstemem hiçbirini. Sevmiyorum insanları çünkü insanlar.
Sanırım fedakarlık yapmaya değecek kadar değerli olduklarını düşünmüyorum.
Eminim benim de böyle çekmecelere koyduğum insanlar kadar yanlışlarım var, hatta eminim benim daha çok var ki hiçbirine elimi uzatmak istemiyorum.
Belki de sorun onların benim için fedakarlık yapmayacağını bilmemdir, bu yüzden ben de denemiyorumdur bile.
Çok yoruldum galiba.
Etrafımdaki herkesin, en sevdiklerimin, annemin, babamın bile her hatasını gözüme gözüme sokan beynimi dinlemek istemiyorum daha fazla.
Duymak istemiyorum.
Evet, bu kişi zamanında hoşlanmadığım bir şey yaptı. Çünkü o bir İNSAN! ve kendi doğruları var. Kendi hataları. Benim için yaşamak zorunda değil ki... Neden uzaklaşmak zorundayım? Neden?
Neden herkesi ittirmek zorundayım? Onlar beni kabul ediyorlar ama. Onlar beni seviyorlar, hatalarımla seviyorlar, her şeyde kusur bulduğum halde seviyorlar.
Ben neden sevemiyorum?
Ben neden gördüğüm her insana "bunu neden sevemem" diye bakıyorum?
Kalbim o kadar mı karardı? O kadar mı siyah oldum? O kadar mı?
Sabahları uyandığımda aklıma gelen bir şey olmamasından sıkıldım. Uyanınca akşam yatağa döneceğim vakti ya da bütün gün nasıl yatakta kalabileceğimi düşünmekten bunaldım. Yalnızlık güzel mi? Siktir ordan.
Kendine yalan söyleme Mavi.
Kıvranıyorsun.
Canın yanıyor.
Sen de güneşli günlerde mutlu olmak, birileriyle sohbet etmek istiyorsun.
Ama anlayan yok dimi?
Bilen yok mutlu olduğunu ne kadar haykırmak istediğini.
Olsa da mutlu olamıyorsun, kaçıyorlar.
Bravo lan sana ama. Kimse senin kadar iyi rol yapamazdı kendine. Valla bak, kralsın sen.
Mutluymuş breh breh.
Aslan be. Mutluluğunu yesinler senin.
Seni gecenin bir yarısı deli gibi ağlatacak kadar darıldığın bir şeye darıldığını sanmasınlar diye gözyaşlarını yutuyorsun lan sen.
Ama Allah büyük.
Biliyor ki bunun sebebi beni koydukları çekmeceleri açık seçik görmeye başlamış olmamdır.
Tembel, saf, çocuk, şişman, aptal...
Kim biliyor benim yapayalnız ölmekten deli gibi korktuğumu, ama yapayalnız öleceğimi kabul ettiğimi? Kim biliyor sevmediğim bir adamla evlenirsem mutlu rolü yapmaktan hasta olur muyum diye ağladığım geceleri? Kim biliyor böyle şeylere takılıp sıyırmak üzere olduğumu?
Başka takılan var mı?
Duysa dalga geçmeyecek olan?
Sanki ben kendimi bilerek üzüyorum, sanki ben kendimi bilerek ağlatıyorum, sanki ben hazımsızlık çekmeye bayılıyorum. Karnımın acısından kıvranmaya hasta oluyorum, zevkten dört köşeyim.
Evet haklısın bir şarkı dinleyip "bu şarkıyı ne kadar sevdiğimi kimse bilmeyecek" diye düşünmek ÇOK ZEVKLİ Bİ ŞEY.
YA İNANAMAZSIN O KADAR ZEVK ALIYORUM Kİ HER GECE ÖLMEK İSTEDİĞİMİ AMA ASLINDA ÖLMEKTEN NE KADAR KORKTUĞUMU SAYIKLIYORUM.
Allah kahretsin.
Ben böyle olmayı nerden öğrendim bilmiyorum. Bana böyle düşünmeyi öğreten her kimse, şu an kalbi sızlar.
Yoruldum çok yoruldum.
Beni çekip alan biri olacak mı?
Yoksa ben... Ben biraz daha uyuyayım diyorum.
Ne demek istediğimi anlıyor musunuz?