Kartozlarının Yere Düşerken Çıkardığı Sesler

31 Mart 2018 Cumartesi

cesur mavi

Selam dostlar.
Maviniz geldi.
Evimden ayrılalı bir ay, blogdan uzak kalalı ise epey zaman oldu. Bu zaman zarfında hep aklımda buraya gelebilmek vardı, içimi bir dökebilsem her şey çok çok daha güzel olacaktı. Biliyordum.
Biliyorum.
Şimdi bu yazının son satırını yazarken şimdiden dökmeye başladığım gözyaşları anlamsızlaşacak. Ama olsun, anlamı varken ağlamak lazım.
İlerleyen zamanlarda tecrübelerimi başlıklar altında toplayıp yazmak istiyorum, böylece tam olarak ne hissettiğimi hayaletlerim de anlayabilirler. Ve belki, olur da bir gün benim gibi Erasmus hayalleri kurup başkalarından çok güzel şeyler duymuş insanların yolu buraya düşerse, gerçekçi ve yararlı bilgiler edinebilirler.
Şimdi nereden başlayacağımı bilmiyorum aslında.
İlk günler tek düşünebildiğim uçak biletimi alıp eve dönmekti. Son zamanlarda pek sık duyduğum "çok cesursun Mavi" cümlesi yine yalan gibi gelmeye başlamıştı. Ben cesur falan değilim, sadece kafam basmıyor o kadar; bunu iyiden iyiye anladım. Bunu anlamak iyi hissettirdi açıkçası. Cesur bir insan olmanın getirdiği beklentilere göre davranmaktansa böylesi daha rahattı. 
Uçak biletimi alıp dönmedim çünkü annemle babam hariç hiç kimse bana geri dön demedi. Onlar için bu bir seçenek bile değildi, o halde ben de düşünmemeliydim.
Sizlere yalan söylemeyeceğim. Beni burada tutan en en en büyük sebep bir haftada geri dönmenin utanç verici bir şey olmasıydı. İnsanlara yapamadım diyebilecek biri değilim ben.  Bunu da anladım. Cesur değilim, kafam basmadığı için bazı şeylere pat diye atlıyorum sadece. Ama kaçmıyorum hiç. Kaçmayacağım da... Girdiysem bileğimin hakkıyla ve alnımın akıyla çıkacağım.
Okulla uğraşmaya başlamak, yeni arkadaşlar edinmek beni epey oyaladı. Hayır, bu kelime rahatsız edici. Beni hep düşünmekten alıkoydu, böylece ben düşüncelerime takılıp kalmayınca nasıl mutlu olabileceğimi gördüm. Annemle farklı saat dilimlerinde olsak bile mutlu olabiliyordum.
Hem hep mutlu olmama gerek de yoktu. Zaten kim hep mutlu olabilmiş ki?
Buraya geldiğimden beri en çok söylediğim ve duyduğum şeylerden biri hayatının en iyi tecrübelerinden birini yaşamak istiyorsan, aynı zamanda bu en kötü tecrübelerinden biri de olmalı.
Bana çok sevdiğim biri her zaman kendimi çok iyi tanıdığımı söyler ve ben de kendimi çok çok iyi tanıdığımı düşünüyordum. Fakat hiç böyle bir tecrübe yaşamamış olduğumu, bu yüzden böyle bir durumun içinde kalan Mavi'yi hiç görmediğimi ve tanımadığımı fark ettim.
Şu 31 gün içinde (evet tam otuz bir) hiç bilmediğim bir Mavi tanıma şerefine eriştim. Bu yeni Mavi epey kırılgan olmakla birlikte, her gün evden çıkarak da yaşayabilen bir Mavi. Yalnızca evde değil, insanların olduğu yerde de dans edebilen bir Mavi. Hiç tanımadığı insanlarla (pek başarılı olmasa da) ayaküstü sohbet edebilen bir Mavi. Eh, söylemeden edemeyeceğim, burada tanıştığı Türkler içinde İngilizcesi en iyi olan kişi Mavi.
Akademik anlamda hevesli bir Mavi, yemek yapan bir Mavi, yer silen bir Mavi... Aslında yalnız yaşamayı hiç de sevmeyen bir Mavi. Uzaklaşmanın kendisine pek yaramadığını öğrenen bir Mavi. Şafak sayan bir Mavi, ehehe.
Sahi ilk buraya gelme fırsatını birinci ayımı doldurduğum günde yakalamış olmam nasıl da güzel bir tesadüf değil mi?
Bir şey başarmış gibi hissediyorum, ki başardım da.
Çok istesem de geri dönmedim ve kendimi yendim. Yine... Her zamanki gibi...
Size anlatacak çok şeyim var ama hepsini birden dökmek istemiyorum, planlamak istiyorum. Ki hiçbir şeyi atlamayayım. Ancak öyle tadı çıkar yazmanın ve eminim okumanın da...
Sadece sizi çok özlediğimi bilin istedim.
Mutlu olma yüzdemi artırdığımı ve hedefimin yüzde yüz olmadığını bilin.
Yarın 1 Nisan, sayılacak otuz gün daha.
Yakında daha sık görüşeceğiz hayaletlerim. Söz veriyorum, hem kendime hem de size.
Kendinize iyi bakın.
Dualarınızı ve iyi dileklerinizi esirgemeyin.
Şu anki durumuma, aslında geçmiş birkaç yıl ve gelecek birkaç yılı da içine alacak şekilde geniş bir zaman dilimine epey uygun bir şarkıyla veda etmek isterim.