Güneş varlığını belli edecek kadar ışıldıyordu ne
olduğu belli olmayan engellerin arkasından. Az sonra tamamen kendini gösterecek
ve yapraklarından nisan suyu süzülen çiçekleri ışıl ışıl yapacaktı.
O gece yaşlıları evlerine tek başıma bırakmama
izin vermişlerdi. Sürekli bir şey anlatan ve eski genç günlerini özleyen
yaşlıların çenesinden yorulmuş olmalıydı annemler. Belki de birkaç sene içinde
bu yaşlılar gibi dönüşme yeteneklerini kaybedeceklerini hatırlamak
istemiyorlardı daha fazla.
Benim de işime gelmişti. Çevresine fazlasıyla
duyarlı olması gereken bir ev dolusu insana hiçbir şey fark ettirmeden bütün
gece onları izlemeyi becermiş şu adamla bir şeyler konuşmam gerekiyordu, hatta
biraz korkutmam.
Aslında başımın bir hareketiyle güçten düşmüş o
yaşlı sürüngenler bile onu iki saniyede parçalayabilirdi. Ama o baş hareketini
yapamamıştım. Merak, korku ve heyecan karışımı gözleriyle bizi izlerken
fazlasıyla zararsız görünüyordu. İkinci kez tekrarlanmasına izin vereceğimi
sanmasam da biraz gözlemekten bir şey çıkmazdı. Belki normal halimizi görüp
gördüklerinin rüya olduğuna kendi inandırmaya ihtiyacı vardı.
Şimdiyse uykulu ve ürkek adımlarla beni takip
ederken sabrımı taşırıyordu. Yaşlıları evlerine götürürken bile peşimizden
gelmişti, hiç mi korkusu yoktu? Ne kazanacaktı sanki?
Güneşin sonunda aydınlattığı dallardan birini
koparttım yanından geçerken. Bir olağan insan için güzel bir bitkiye zarar
verdiğime inanamıyordum.
Benden böyle bir şey beklemediğinden emindim. O
kadar hızlı olmamı da beklemiyordu muhtemelen. Yakasından tutup duvara yasladım
vücudunu. Dalın sivri ucunu da hafifçe boynuna dayamıştım.
“Ne istiyorsun?”
Dikkatle gözlerime bakıyordu. Gözbebeklerimin
kayıp şekil değiştirmesini bekliyor olmalıydı. O gün ona saldırmak için
atıldığımda nasıl gözüktüğümü merak ettim. Yakasındaki elim biraz gevşer gibi
oldu. Tam bir canavar olmalıydım.
“Rüya değildi.”
“Ne saçmalıyorsun sen? Sapık gibi gecenin bir
yarısı insanları takip etmeye utanmıyor musun?!”
“O evlerine götürdüklerinde senin gibi mi? O gün
getirdiğin çocuklar da mı?” Düşündüğümden fazla noktayı birleştirmişti. Şunları
benden başka birisi duyacak olsa onu öldürürdü.
Dalı kaldırıp yüzüne çarptım. “Arkanı kolla
delikanlı.” Korkuyla gözlerini kapatıp kafasını yana çevirmişti. Titremeye
başladı. Birazdan altına da işerse tam olacaktı.
Sakince yere bıraktım. Hemen dizlerinin üstüne
düşüverdi. Zayıftı. Arkamı dönüp yürümeye başladığımda “Gördüm işte!” diye
bağırdı. “Ne yapacaksın öldürecek misin?! Bırakmayacağım peşini.”
Aptal herif.
Bahçe kapısından girip annemle babamın olan
bitenden habersiz davranışlarını görünce kasılan vücudum gevşedi. Bununla
kalacaktı, bir daha görmeyecektim. Bir daha gelmeye cesaret edemezdi.
“Hadi uyuyalım artık.” Deponun önünde uğraştıkları
şeye bakmadan hızlıca eve girdim.
Nisan suyu içme işini daha şimdiden biraz abartmış
mıydım bilmiyorum. O sabah yatağıma uzanır uzanmaz uyumuştum. Hayatım boyunca
gördüğüm iki ya da üçüncü rüyayı gördüm o gece. Normalde bizim gibiler çok
nadiren rüya görürlerdi. Belki de nisan suyu bana dokunmaya başlamıştı.
Önce kendimi bir şelalenin altında yıkanırken
gördüm. Hiç çıkmak istemiyordum ama şelale kuruyuverdi. İçine gizlendiğim
kayalıkların derinliklerinden üstüme doğru bir kum rüzgarı başladı. Tenim hemen
pul pul oldu, gözlerim kendini korumak için şekil değiştirdi. Sanki bir
delikten içeri süzülüyordu bu fırtına, o deliği bulup kapatmak için
kayalıkların içine girdim. İlerledikçe artan şiddeti canımı acıtıyordu. Sonra
ötede ufak bir ışık kaynağı çarptı gözüme. Adımlarımı hızlandırmaya çalıştım.
Ufak bir gölcüktü bu. Etrafını saran parıltılı taşlar onu ışıl ışıl bir hale
getiriyordu. Yüzüme biraz su çalmak için eğildim. Suyun içinde bir sürü balık
vardı. Sakin sakin, kum fırtınasının farkında olmadan yüzüyorlardı. Sadece
birisi… Ne yaptığını bilmiyor gibiydi. Boğuluyordu. Bir balık… Boğuluyordu.
Annemin kalçama attığı bir şaplakla yorganımın
altında sudan çıkmış bir balık gibi çırpınarak uyandım. Yine sabah olmuştu. Bir
gündür uyuyordum.
“Tembel teneke. Kalk artık, bugün bolca
kaynatmamız lazım. Evden çıkamayanlar çok bu sene.”
İklimin değişmesi ve sağlıklı beslenememe yüzünden
bağışıklık sistemlerimiz zayıflıyor, aramızdan olağan insanların yakalandıkları
hastalıklara yakalananlar çoğalıyordu her geçen gün. Ayrıca yumurtadan yeni
çıkanların evden çıkması da çok sağlıklı olmuyordu. Bu yüzden bu evlere
davetiye bırakmak yerine hanedeki her kişiye bir kavanoz olacak şekilde nisan
suyu bırakıyorduk.
Depodan kazanlara aktardığımız tuzlu suyu kocaman
kepçelerle karıştırarak kaynatmak yorgun bedenim için pek faydalı olmasa da
arada bir kaynar sudan birkaç damla içebildiğim için memnundum.
İşi biten kazanı bahçeye götürüp küçük kavanozları
doldururken babam mutfaktan sanki öylesine bir şeyden bahseder gibi “Sakın
bakma,” dedi. “Şu geçen geceki oğlan seni izliyor duvarın üstünden.”
Bütün bedenim kımıldamak istese de hiçbir şey
duymamış gibi işimi yapmaya devam ettim. “İhtiyarlar geldiğinde de izliyordu
bizi, yeni mi gördün?” diye sordu annem.
“Sen evden çıktığında peşinden gelmedi değil mi?”
“Yok, gelmedi.” Gerçekten bir cinayet işlemek
istemiyordum ama şu siyah gözlerini üstümden çekmezse onu kör edebilirdim.
Sabrım taşıyordu, aileme yalan söylemek zorunda kalmıştım.
“Böyle giderse taşınabiliriz.”
Hızla arkama dönüp yeni koyulan kazanı karıştıran
babama baktım. Kaşlarım çatılmıştı. Farkında olmadan öfkelenmiştim.
“Ne bakıyorsun? Yapmadığımız şey değil sonuçta.”
Yalan söylemek zorunda değildim aslında.
“Sen bu akşam evde kal, kapını sıkı sıkı
kilitleyip dün gece yaptığın gibi uyu. Bu çocuğa güven olmaz.”
“Bir şey yapacağı yok. Gerzek insanın teki.”
Onlar evden çıkar çıkmaz dedikleri gibi odama
girip kapımı kilitlemiştim. Yanıma bir tencere nisan suyu alıp olağan
insanların bizim gibiler hakkında yazdıkları teorileri okuyarak güzel bir akşam
geçirmeye karar vermiştim.
Canavar kelimesini gördükçe keyifleniyor, kendimi
güçlü ve özel hissediyordum. Tarihimizde olağan insanlara zarar verme olayları
çok az görülmüştü. Hiçbiri kötü niyetli değildi, kendimizi korumak için
yaptığımız şeylerdi. Ama yine de kötü karakter olmayı seviyordum bazen. Hiçbir
şey bilmedikleri için atıp tutuyorlar, bizi olduğumuzdan daha kabiliyetli
gösteriyorlardı.
Uyuyacağımı düşünmemiştim. Tencerem kucağımda,
bilgisayar sandalyesinde gözlerimi dışarıdan gelen gürültülere açtım. Hava
kararmıştı. Boş tencereyi odamın bir kenarına fırlatıp kapının kilidini açtım.
Sesleri dinlemek için bir saniye merdivenlerin başında bekledim.
Paldır küldür aşağı inip güz yağmuru gibi yağan
yağmurun çamura buladığı bahçeye çıplak ayak çıktım. Deponun içindeydi. Boğuluyordu.
Bir anda kendimi yüksek depoya tırmanırken buldum.
Hiç tereddüt etmeden içine atlayıp kokulu suyun içinde çırpınan bedenini
yakaladım. Onu kendimle beraber dibe çektim ve deponun tabanına ayaklarımı
vurup hızla yukarı çıktım.
Deponun ağzını yakaladım. Sudan çıkar çıkmaz
ağzımdan çılgınca küfürler dökülmeye başladı. Bir cankurtaranlığım eksikti.
Aptal insan! Aptal!
Kendimizi bahçeye attığımızda – daha doğrusu
ikimizi de ben bahçeye attığımda – öksürüyordu. Gözlerini açmaya, bedenini
kaydıran ıslak çimen ve çamur karışımında doğrulmaya uğraşıyordu. Kendimi
tutamayıp gelişigüzel birkaç tane geçirdim. Hala avazım çıktığı kadar bağırıp
küfrediyordum.
Birden debelenmeyi bırakıp yattığı yerden
gözlerini yüzüme dikti. Sonunda alabildiği nefesleri az önceki can
çekişmesinden bile daha hızlıydı şimdi.
“Ne var?”
Sesimin değiştiğini fark ediverdim. Hemen ayağa
kalktım. Kaslarım çoktan açılmaya başlamıştı, derim genişliyordu. Görüşüm
bulutlandı. Su yutmuş olmalıydım. “Git buradan!”
Tam arkamı dönmüşken uzanıp paçamdan yakaladı.
Değişmek üzere olan ayağımla ağzına bir tekme attım. “Git buradan yoksa
gebereceksin!” Sesim genç bir kızınkinden çok çölde sürünen bir yılanınki gibi
çıkıyordu.
Kendimi eve atarken arkamdan geldiğini duyuyordum.
Kapıyı kilitledim ve kalan son gücümle merdivenleri tırmanmaya çalıştım. Bu
kadar kısa süre içinde ikinci kez değişmek çok canımı acıtıyordu. İnsan
kulaklarımla son duyduğum şey kapıyı yumrukladığı oldu. Odamın kapısını
güçlükle kapatan elim artık bir insan eli değildi.
mavinot: escapril tüm hızıyla devam ediyor! Lütfen yorum bırakmayı unutmayın, öpüyorum <3