Kartozlarının Yere Düşerken Çıkardığı Sesler

26 Mayıs 2013 Pazar

En Mavi Canlı Performanslar - Müzik kanımda dolaşıyor.

Geçtiğimiz Aralık ayından beri izlemekten bıkmadığım festival performanslarından birini bugün izlerken onlara olan hayranlığımı paylaşmam gerektiğini düşünerek, açtım böyle bir yazı yazmaya başladım.
Bana göre bir müzik/dans grubunu ya da solo sanatçıyı; ister pop, ister rap, ister rock, ister elektro müzik yapıyor olsun; yalnızca stüdyo albümlerini dinleyerek sevdiğini söylemek tamamen yanlıştır. Ritimle, melodilerle uğraşan insanın yeri südyo değil, sahnedir. O insan kapalı bir kutudan mikrofona bağırarak büyüyemez. Sahnede, hayranlarının gözleri önünde kendini göstererek büyüyebilir ancak. Kameranın önünde dans edip de büyüyemez. Asıl yeri sahnedir dansın. Dijital ortamlar hilelerle doludur, bir sanatçının gerçek değeri şarkının en yüksek notasına çıkmaya çalışırken sesi çatladığında hayranlarının bunu görmezden gelecek kadar onu destekleyeceği bir sahnede olmasıyla ölçülebilir yalnızca.
Bu yüzden ben stüdyo albümü dinlemek yerine konserlerin, performansların mp3'e dönüştürülmüş halini bulmaya çalışırım. Uzun lafın kısası sizi de buna teşvik etmek için bu yazıyı yazıyorum.
İlk olarak bu yazıyı yazma fikrini aklıma getiren performanstan başlayacağım.
Şöyle buyrun efendim: SHINee - Sherlock
SHINee'nin Sherlock'unu ben ilk dinlediğimde açıkçası pek beğenmemiştim. Nedeninden emin değilim, yalnızca bir kere dinledim. Sonra müzik festivalleri zamanı geldi ve bu performansın sonunda Taemin'in pantolonunun yırtıldığını duyduğum için izlemeye karar verdim. (Gülmekten ziyade çocuğun hiç bozuntuya vermeyişini hayretle izledim, orası ayrı.) Performans beni kendine bağladı. KBS'deki teknik aksaklıklar nedeniyle hareketli dans figürleri olsa da canlı söylemek zorunda kalmışlar ve kesinlikle böyle olması daha iyi olmuş. Danslar da sesler de gayet yerinde bence. Bir başladım mı on kere izlemeden bırakmıyorum bu performansı ben, bence siz de deneyin.

Sevilesi bir başka performans ise Immortal Song'dan geliyor: Miss A - Last Leaf
Miss A dahiyane bir formata sahip olan bu programda Last Leaf isimli bir şarkıyı coverlamıştı. Kızlar bunun altından başarıyla kalktılar bence. Sesler, müzik gayet iyiydi. Rap kısmını bile sevdim. Danslar desen, yıkılıyor. Kulisten izleyen ajussilerin salyaları akıyor zaten gördüğünüz gibi. Çok seksiler.

Yine bir Immotral Song(bayılıyorum bu programa) performansı karşımızda: Ailee - Heeya
Şarkı bir Lee Seung Chul şarkısı ve o adam More Than Blue'dan beri peşimi bırakmıyor. Gerçekten çok başarılı bir sanatçı. Ailee'de programın (sanırım LSC'a özel) bir bölümünde bu şarkıyı söylemiş. Daha önce de aynı programın başka bir bölümünde Hyorin söylemişti şarkıyı. Ben hangi performansı koyacağıma karar vermek için tekrar tekrar izledim. Tamam Hyorin'i yerim, çok tatlı ve sesi de iç çektirecek kadar güzel. Ama bu defa Ailee kazandı, kesinlikle çok güzel söylemiş. Kadında tam bir diva havası var, insanın ceketini ilikleyip "Bir isteğiniz var mı?" diyesi geliyor. Hele bu performansta Koreli Beyonce dedirtti bana, hatta belki ondan daha iyi. Bi' dinleyin bence.

KBS Gayo Daejun 2012'den başka bir performans geliyor: Idol Super Band!
Söyledikleri birkaç tane şarkı var o yüzden isim yazamadım. Grup festival için özel olarak oluşturuldu ve iyi ki de yapıldı yani. K-pop'ın bütün yakışıklı adamlarını topla(oppam hariç T.T), sonra da onlardan bir 'rock' grubu oluştur. Olacak iş mi? Yüreğime inecek. 
Keşke bu grup gerçek olsaydı. Ben izlerken çok eğleniyorum bu performansı. Return to 90's performansından sonra en iyi özel performanstı. (Grup üyeleri: L, Yoseob, Changmin, Jinwoon, JongHyun, Minhyuk, Taemin, Jinyoung.) Bir göz atın bence, oppanızı bu grupta bulmak işten bile değil.

Çok eski bir karma performans geliyor şimdi de: CNBLUE & FT ISLAND - Love & Love Love Love & Beautiful Woman (Ne çok 'love' dedim ya.)
Bunu ne zaman yaptılar bilmiyorum, ben de tesadüfen bulmuştum. İki grubun yaptığı karmaların en iyisi diyebilirim. Çok dinliyorum bunu. Sesler gerçek, enstrümanlarda playback yok, e daha ne olsun. Oturun izleyin, azıcık ağzınız sulansın. JongHyun ve JongHun'un karşı karşıya gitar çaldığı yere ayrı bir sevgi verin ama bence.

Sıradaki performans, tekrar Immortal Song'dan: Son Ho Young - Samogok
O hafta trot müziği özel haftasıydı. Şansım olacak ki KBS World'ün şifreli yayından çıktığı saatlere denk geldi ve televizyonda izledim. Ama sonunu getiremedim bölümün. Birkaç saat içinde haber sitelerinden öğrendim ki haftanın birincisi Son Ho Young olmuş bu şarkıyla.
Sözlerini anladıkça daha bir ağlayası geliyor insanın. Efkarlıyken dinlemenizi tavsiye etmiyorum, özellikle çatpat Korece'niz varsa. Ama onun dışında açın, izleyin, dinleyin ve sevin bu adamı.
Zaten son zamanlarda kendisi kötü bir durumda. Kendi bebeğini taşıyan sevgilisi onun arabasında intihar etti ve hemen arkasından kendisi de aynı arabanın içinde intihar etmeye kalktı. Başı sağ olsun, kendine dikkat etsin. Onu çok seviyoruz. Siz de dinleyin ve destek olun bu adama lütfen. Beğeneceğinize garanti veriyorum.

Şimdiki performansımız dünyayı sallayan pop grubu SNSD'nin liderinden geliyor: Taeyeon - Take a Bow
Geçen sene TaeTiSeo çıkış yaptığında kızlarımız Y's SketchBook programına katılmışlardı. Orada üçü de İngilizce şarkılar söylediler. Benim en beğendiğim Taeyeon'un söylediğiydi. Telaffuz konusunda Tiffany'le yarışamasa da duygusal açıdan onun sesinin rengi daha yakıştı söylediği şarkıya. Bu yüzden bir yıl sonra bile ben hala bu şarkıyı dinliyorum Taeyeon'un ağzından. Dinlemenizi tavsiye ederim.

Festival zamanları çok güzel performanslar oluyor, bu da yine onlardan: Dynamic Duo & CNBLUE & FT ISLAND & Juniel
Performans'ın kesilmiş halini bulmadım, benim için bu performans 4. dakikadan sonra başlıyor. FNC Family'nin sunbaelerinin birlikte yaptıkları ilk performans diye biliyorum. Bende yeri ayrı bunun. Oturur, dinler, izler, sırıtırım. Birlikte dans etmeleri, birbirlerini desteklemeleri, özellikle Juniel söylerken oppaları olarak gayet güzel eğlenmeleri çok hoştu. Ancak izlerken fark ediyorsunuz ki FNC Family dans etmeyi gerçekten bilmiyor. Yine de dansını konuşturmayı bilen SMTOWN'ı solda sıfır bırakıyor benim gönlümde.
İzleyin ve eğlenin.
Seviyorum bu çocukları. (Biri yüzümdeki gülümseyi söndürebilir mi?)
Dipnot: Sayın CEO, aile konseri istiyoruz! T.T

Bana bırakırsanız ben onlarca FNC Family performansı koyabilirim buraya, o yüzden kısa kesiyorum. Son performansımız, benim 'sahnede olmazsa yaşamayaz' dediğim gruptan geliyor: CNBLUE - MTV Unplugged
Biraz tanıyan varsa onları, ağızlarının tatlarını, eğlencelerini biraz bilen varsa bu programın dördü için de ne kadar özel ve güzel olduğunu da bilir. Biraz uzun bir performans, ancak zamanınız varsa ya da siz işinizi hallederken arka planda çalacak bir şeyler arıyorsanız tereddüt etmeyin diyorum.
Sizi seviyorum çocuklar. 

Başka mavi performanslarda görüşmek üzere... ~

17 Mayıs 2013 Cuma

Mavi Kartozu'nun Enleri

Gecenin birinde uyumak istemeyen biri ne yapar? Arşiv karıştırır! Sonra da soluğu burada alır.
Bu gecenin konusu da enlerimiz olsun dedik ve en çok ağladığımız, en çok mavilediğimiz, en çok güldüğümüz gibi konularda en birincileri seçtik geldik efendim. (Talkshow sunucusu oldum lan.)
Eh o halde başlasak fena olmaz sanırım:
1. Mavi Kartozu'nun En Çok Mavilediği Dizi: Bu kategoride mavilemek kelimesi sevmek anlamında kullanıldığı gibi en çok izlenilen dizi kategorisinin birincisi de aynı olduğu için izlemek anlamında da kullanılmıştır.
Rakipsiz birincimiz Tree of Heaven bu ödülü almaya hak kazanmıştır. Buna nedenler sıralayabileceğim gibi izlemeyen birinin bu nedenlerini anlamayacağının da bilincinde olduğumdan yalnızca izlemenizi söyleyeceğim. İzlemediyseniz en ufak bir fikriniz yok derim. 
Hiçbir şey hem bu kadar masum olup hem canını çıkarırcasına acı vermez insana. Hayatım boyunca karşılaşamayacağım şeylerle ilgili pek çok şey okudum/izledim. Ama asla olmayacakları için hüzünlendiğimi hatırlamıyorum. Bu dizide olanların olmasını istemediğim halde olmayacaklarını biliyor oluşuma hüzünleniyorum. Ne kadar garip hisler değil mi? Yazık bize.

2. Mavi Kartozu'nun En Eski Dizisi: Yıllar önce ev halkının iş-okul zamanları birbirinden tamamen bağımsız olduğu zamanlar tek başımayken TRT'de bu diziyi buldum. O benim yalnız zamanlar arkadaşımdı. Türkçe adıyla Saraydaki Mücevher - Dae Jang Geum. Ben böyle buldum şimdiki boş zaman uğraşımı. Böyle sevdim sempatik çekik gözlüleri.
Muhteşem aşk, muhteşem yetenek, muhteşem azim, muhteşem sadakat...
Daha ne söylenir ki? Efsanedir, efsane kalacaktır. Ne unuturum, ne de unuttururum. Ayrıca en çok ağladığım dizi dalında da birinciliğe koşar durumdadır.


3. Mavi Kartozu'nun En Sevdiği Anime: Bu soruyu cevaplamadan önce baya düşündüm denebilir ve sonunda kesin bir cevaba ulaştım: Usagi Drop! Yeeey!
Kim unutur bu minnoşların hikayesini zaten?
Unutmak kolay mı? Canım sıkılınca eğlenmek için bile açıp izliyorum. İzlenmeyecek gibi değil yahu.
Çok tatlı minik tavşanımız bizim, çok şeker.
Mavilemediyseniz, o halde durmayın derim.

4. Mavi Kartozu'nun En Sevdiği Çekik Göz: İşte burda zurnadan garip sesler geliyor. Bu camiaya atıldığımızdan beri o kadar çok çekik tanıdık ve sevdik ki insan bir duruyor, üstelik aklımızda kesin cevap dururken.
Aslında bu soru çok basit. İstisnasız olarak Lee Jong Hyun cevabını veriyorum.
Onu o kadar çok seviyorum ki eğer Kore'de yaşıyor olsaydım sasaeng fan olurdum. Hatta onun için Busan aksanıyle konuşmayı bile öğrenirdim. Bir insan hoşlandığım bütün karakterleri nasıl içinde barındırabilir bilmiyorum, ama o yapıyor. Çılgın, hatta acınası fanlar gibi göründüm sanırım. Bunu düzeltemem. Biraz öyle olduğumu kabul ediyorum. (Seni seviyorum Lee Jong Hyun!!!)

5. Mavi Kartozu'nun En Büyük Hayal Kırıklığı: Açıklamasız, tereddütsüz Bad Love! Diziyi tam yedi ayda izledim. Dizideki bütün karakterlerden nefret ettim - istisnasız. Biter bitmez direk sildim bilgisayarımdan, bir daha da yüzüne bakmadım. Bakmak da istemiyorum. Hiçbir şeyi izlerken bu kadar sıkıldığımı hatırlamıyorum ya.

6. Mavi Kartozu'nun En Çok Güldüğü Dizi: Komediyse açın yolu Hana Kimi geliyor. Çılgınca güldüğüm bir diziydi. Yoldan geçen manyağı tutup sete sokmuşlar, muhteşem bir deneyimdi benim için.
Oguri Shun'u da bu diziye tanıdık zaten. Bu ödülü başkasına veremezdim. Bileğinin hakkıyla kazandı. Konsepti bile çılgıncaydı, çılgınlar sizi.

7. Mavi Kartozu'nun En (ve tek) Beğendiği Uyarlama Film: Şahsen ben uyarlama filmlerin fikir hırsızlığı olduğundan yanayım. Kendi senaryosunu satan zihniyetin de hem kendisi uyuşturucu bağımlısı olup hem de acısını çektiği halde satan insanlar gibi olduğınu düşünüyorum. Bu yüzden izlemeyi tarcih etmiyorum.
Ama ettik bir eşeklik farkında olmadan başladık First Time'a.
Bir yerden sonra tanıdık gelmeye başlayınca "Ulan!" dedim "N'aaptım been?!" Ama artık yarısını izlemiştim, bırakamazdım. İyi ki de bırakmamışım. Kesinlikle Çin yapımı olan daha güzeldi. Müzikleri, oyunculukları, yumuşacık tonu ve renk seçimleri. Muhteşem!
Gong Ning, seni seviyoruz. T.T

8. Mavi Kartozu'nun En Sevdiği Dizi Müziği: Tabii ki bana adını veren şarkı. Bir Litre Gözyaşı'nın en unutamadığım şarkısı. Remioromen'den Konayuki(Kartozu)
"Kartozu mevsimi hep gelir!"

9. Mavi Kartozu'nun En Çok Ağladığı Dizi: Hepinizin bildiği gibi Tree of Heaven. Bu kategoride Bir Litre Gözyaşı, A Love To Kill, Saraydaki Mücevher gibi dizilerle çok sıkı bir mücadeledeydi. Fakat geçti, kazandı.
 Onlar ağlar, ben ağlarım. Kısır döngü dediğin budur işte.


10. Mavi Kartozu'nun En Efsane Dizisi: Efsanedir, çünkü bitmez. Çok uzun süre devam etmiştir, kim bilir belki de daha devam edecektir. Ama asla tadı kaçmaz, aksine sanki her ısırıkta bir kere daha tuzlanan salatalık gibidir. O efsane "Liar Game"dir. Bu kadar kasvetli bir havası olmasına rağmen nasıl bu kadar açık bir zihinle izledim bilmiyorum. Manyak kelimesinin anlamıdır, yaşasın bunu ortaya çıkaran beyin. Yaşasın Akiyama. Yaşasın Liar Game'in Testere'ye benzeyen amcası. Hehe.

11. Mavi Kartozu'nun Enlere Sığdıramadığı Adam: Bu kategori bir kişi için özel olarak açılmıştır. Taa More Than Blue zamanından beri başıma bela olmuş biri için. Aynı anda hem sinir bozucu, hem aşık olunası biri için. Lee Bum Soo için!
Bu adam hem drama, hem komediye, hem aksiyona, hem romantik türe, hem de bunların içinden özellikle sıyrılan 'intikam' türüne çok yakışan bir adamdır. Kendisine hayran bırakmıştır beni. Dişlerini sıkmayagörsün, dünya yıkılır yahu. Haşin aktörüm benim.

12. Mavi Kartozu'nun En Sevdiği Manga: "Daisy, daisy. Give me your answer, do. I'm half crazy. All for the love of you!"
Dengeki Daisy bu kategorinin galibi oluyor. Kurosaki banzaii!!

13. Mavi Kartozu Onur Ödülü: Onur ödülünün çok kıytırık bir şey olduğuna inanmaktayım. Yağcılık, çıkarcılık gibi kavramlar bu ödülün içine gizlenmiş olup birilerinin egosunu tavan yaptırmaktan başka bir işe yaramamaktır. Fakat benim yapmak istediğimde budur zaten.
Bu kıytırık ama ego yükseltici ödülümüz elbette ki "mavi"ye gider. (Ama bana değil, bu mavi ben değilim.)
Mavi yalnızca bir renk değil benim gözümde. Maviyi beş duyu organınızla algılayamazsınız, onu hissetmelisiniz. Mesele olan da onu görmek değil, hissetmek zaten. Maviyi "yaşamak" mesele. Ben yaşadığıma inanıyorum ve bana altına gizlenip kendim olabileceğim bir ad verdiği için bu kıytırık ödülü ona veriyorum. Tebrikler! Bu senin hakkındı.

Ödül törenimiz sona ermiştir, mavi geceler efendim.

5 Mayıs 2013 Pazar

IRIS Efsanesi - Mavi Erkek Dizisi

IRIS'i ilk izlemeye başladığımda "bu dizi hakkında yazmalıyım" dediğimi hatırlıyorum. Yazmalıyım ve herkes görmeli, bilmeli. Sonra yazamadım, çünkü ben diziyi izlerken ikincisi çıktı. Hepsini bitirmeden yazamam diye düşündüm. İkinci diziye başlamak da benim için oldukça sancılı bir süreçti. Tam da sınavlarımın çıldırdığı o zamana denk geldi. Ama şimdi, ilk diziye başlamamdan iki buçuk ay sonra bu yazıyı yazıyorum. Üstümden bir yük kalkmış gibi...
Athena'yı izlemedim, çünkü IRIS'e göre çok başarısız olduğunu ve aslında IRIS'le pek benzeşmediklerini duydum.
İyi ki de izlememişim diyorum, çünkü konu bütünlüğünden kopmama sebep olabilirdi. Belki başka bir zaman izlerim, ama henüz çıktığım bu çılgınlığa uzun bir süre girmek gibi bir niyetim yok.
IRIS birincisi 2009-2010'da ve ikincisi 2013'de çekilmiş olan bir dizi serisi. İki dizinin ana karakterleri farklı fakat senaryoların çıkış noktası tamamen aynı, haliyle ilk dizinin kaderini belirleyen önemli yan karakterler de ikincisinde bulunuyor.
Dizinin konusuna gelecek olursak... İlk diziden anlatmaya başlamak bodoslama dalmaktan daha iyi olacak sanırım.
İlk dizi, birbirlerine kardeşten de yakın iki askerin NSS(National Security Service - Ulusal Güvenlik Servisi) isimli gizli güvenlik servisine alınmalarıyla başlıyor. NSS, hükümetten ve halktan gizli olarak varlığını sürdüren bir kuruluş. Bu yüzden bu iki asker içeri alınırken çok pis testleri geçmek zorunda kalıyorlar. Kim mi bu iki asker?
Kim Hyun Joon ve Jin Sa Woo. Yani onlara can veren Lee Byung Hun ve Jong Jun Ho. Yani erkeksi kelimesinin tanımlarından birkaçı.
Testleri geçip NSS'e girmeyi başardıklarında tabii ki uslu olmayan çocuk Kim Hyun Joon (Lee Byung Hun) en iyi işleri yapıyor.
Sonra işte bu iki asker aynı kıza aşık oluyorlar. (Asker dedim pardon, onlar ajan artık...) Bu kız da -malesef- benim hiç haz etmediğim bir kadın.
Kim Tae Hee! Choi Seung Hee karakteriyle yine ayrı bir havalarda yine sevdiremedi kendini bana. 

Neyse efendim iki tane dizinden bahsediyorum hepsini anlatırsam olay büyüyecek. Gelelim bunların savaştığı o "kötü"nün kim olduğuna. İşte o kötü: IRIS! Bu bir örgüt. Terör örgütü demek ne kadar doğru bilmiyorum, daha çok "çıkar örgütü" tanımına uyuyor. Savaşlardan, barışlardan ya da olabilecek dünya genelindeki politik durumlardan çıkar sağlama peşinde olan, para ve gücü seven; kısacası hepimizin gerçekten var olduğundan şüphelendiğimiz hatta emin olduğumuz bir örgütün kibarlaştırılmış hali.
Kuzey ve Güney Kore'nin barış görüşmeleri yaptığı dönemde geçiyor olay. Gerçekte de öyle görüşmeler var mı bilmiyorum. IRIS bu iki ülkenin ayrı olmasından büyük kar elde ettiği için bu görüşmeleri engelleyecek şeyler yapıyor. Dizinin olayı tamamen bu. Bir yere kadar, ulan diyor insan, bunların egoları tavan yapmış. Dünyayı kendi etraflarında dönüyor zannediyorlar. Ama haklı gibiler. Dünya üzerinde tamamen bölünmüş olan tek ülke orası ve birleşirlerse Asya'nın ekonomik ve politik dengesi yerle bir olacak.
Her neyse, politika konuşmak için burada değiliz.
Kim Seung Woo, Kim Young Chul, Kim So Yeon, T.O.P.
Bu isimler adam gibi kadınlar ve adam gibi adamların isimleri. Dizide hangi rollerde olurlarsa olsunlar kendilerine hayran bırakan insanlar bunlar.
Dizinin sonuna kadar yarısından fazlası şerefsiz çıkıyor. Ama kim ölürse ölsün arkasından ağlatıyor. Kimseyi sevmemezlik edemiyorsunuz.
İlk diziyi hiç hatırlamıyorum, o yüzden ayrıntısına inmeyeceğim. Ama ilk diziye dair söylemek istediğim şeyler var.
Birincisi Kuzey Kore ajanlarını (yani kim Seung Woo ve Kim So Yeon'un oynadığı karakterleri) çok sevmiştim. (karakter isimleri: Park Chul Young ve Kim Sun Hwa)
İkincisi Lee Byung Hun'un poposunun çok güzel olduğunu fark etmiştim. (dar pijamalar giymesi onun suçu, hep böyle yapıyor.)
Üçüncüsü Kim Tae Hee bile bu diziyi berbat edemedi gözümde.
Dördüncüsü: T.O.P yan karakterin cebinde duran yan karakter olsa da kesinlikle büyük iş başarmıştır.

Gelelim IRIS II'ye. İkinci dizi kesinlikle daha genel bir diziydi, yani karakterlerin iç dünyaları daha az yansıtılmıştı. Kesinlikle ve kesinlikle ilk diziye göre daha sağlamdı. İlk dizide sıkılabilirdiniz, ama ikinci dizide sıkılmanıza fırsat verilmiyor. İkinci dizi Kuzey Kore'yle gerçek dünyada iplerin gerildiği zamana denk geldiği için birazcık gerçek olaylar üstünden gitmişti. Nükleer tehdit olayı dizide fazlaca işlenmişti. Bütün dizi boyunca o yuvarlak nükleer silahların peşinden koşup durduk. Tabii herkes başka taraftan gelince Açlık Oyunları'na döndü ortalık.
İlk dizi öyle bir yerde bitmişti ki diziyi güncelden izleyenler nasıl bekledi 3 yıl bilmiyorum. İkinci dizide ne olduğunu anlayınca içten içe böyle olduğunu hep bildiğinizi fark ediyorsunuz, yine de kanıtlanmadan inanamıyor insan. Tam bittiği yerden başladı çok da güzel oldu.
İkinci dizideki çiftimiz Jang Hyuk ve Lee Dae Hee. Ne yazık ki başrol kadın hüsranı IRIS efsanesinin eksi puan alan yönlerinden. İlk dizide abartılı mimikleri olan bir kadını almışlar, fazla kaçınca da mimiklerini estetiğe rehin vermiş(hatta üstüne para bile vermiş) olan bu kadını getirmişler. (Oysa My Girl'de ben bu kadına hasta olmuştum. Ah be, yazık ettin kendine...)
Jang Hyuk'un aksiyon yönünden başarılı, dış görünüş açısından da gayet karizmatik olduğunu düşünsem de oyunculuğu Lee Byung Hun'la kıyaslanamaz bile. Başrol konusunda ikinci dizi nakavt oluyor.
Ancak... Birinci dizide çok sevdiğim yardımcı oyuncuların ikinci diziye de gelmiş olduğunu, üstüne bir de k-pop dünyasından iki yakışıklı adamla bir ton başarılı oyuncunun eklenmiş olduğunu göz önüne aldığımızda ikinci diziye ön yargılı yaklaşmak imkansızlaşıyor. Hadi gelin bakalım kimlermiş bu insanlar.

Yoon Do Joon - Lee Bom Soo - Lee Joon - Baek Seung Hyun ve daha bir sürü adam gibi adam.
Oh Yeon Su - Im So Hyang - Yoon So Yi ve daha bir sürü adam gibi kadın.
Başrol oyuncusu sevmeme sendromundan beni kurtaran iyi, kötü ve sevgili insanlar.
Bir kere dizide LEE BOM SOO var ya! Aktör kelimesinin anlamı olan adamlardan biri o, daha ne olsun yani?
Dizide iyi çocukken başrol oyuncularının inat etmesi yüzünden nefsine hakim olamayıp bir an kötü olacak zannettiğimiz o ikinci çocuk (bu aslında klişe bir karakterdir, ama tanımlaması ne zormuş) Yoon Do Joon'un canlandırdığı karakterdi. Adı Seo Hyun Woo'ydu ve benim izlediğim dizilerin içinde en sevilesi ikinci erkeklerden biriydi. O bakışları, sesi, gülümsemesi... Bayılmamak elde değil.
Dizinin kötüyken iyi olan kızı ise Im So Hyang'ın canlandırdığı Kim Yun Hwa karakteriydi. Ayrıca bu karakter birinci dizideki bayan Kuzey ajanının kız kardeşiydi. İsim benzerliğinden çakmalıydım ama ilk dizideki diğer Kuzey ajanı gelip "Umarım ablan iyidir" demeden anlayamadım hiçbir şey. 
Lee Bom Soo'nun oynadığı Yoo Jung Won karakterinden sonra en sevdiğim karakterler bunlardı.
Kim Young Chul'un oynadığı Baek San karakterinden hiçbir zaman nefret edemediğimi de bu diziyi izlerken anladım. Bu dizinin saygı duyulası insanı odur benim gözümde.
Bir de Ray vardı tabii ki! Ah Ray'i unuttuğuma inanamıyorum!
Amerikalı IRIS üyesi Ray, kendinden nefret ettirmeyen bir diğer şerefsiz.
Onu sevmemin tek nedeni o iğrenç sarı saçlarına rağmen çok karizmatik oluşu değil.
Onu sevdim, çünkü dizinin başrol oyuncusu hafızasını kaybedip IRIS örgütüne alındığında Ray onu sevdi. Kolladı. Ona bakarken gözlerinin dolduğunu gördüm. Onu öldürmek için emir aldığında kafasına silahı dayayıp beklediğini gördüm, vazgeçtiğini gördüm. Garip... Bu derece şerefsiz olan biri, bu derece iyi bir insanı nasıl sever bilmiyorum. Ama Ray sevdi. Ben de Ray'i sevdim.
Bu spoiler'ı verdiğime inanamıyorum ama IRIS'in başındaki adamın yani Mr. Black'in yani güzel lisan Türkçe'de adı Bay Karanlık olan kişinin "Koreli" olması akıllara durgunluk verecek bir egonun eseridir. Beni hayal kırıklığına uğratan iki şeyden biridir bu ikinci dizi için. Diğer şeyse karakter isimlerinin, diğer güncel dizilerden seçme yapılması ve sadece soy isimlerin değiştirilerek kullanılmasıdır. Sanırım senarist olaylarla kafayı çok bozduğu için isimlerle uğraşmak istememiş.
Son olarak IRIS klasiklerini söylemek istiyorum.
  1. Başrol kadın hiçbir zaman yeterince iyi değildir.
  2. Dizinin sonuna kadar kadronun yarısından fazlası şerefsiz çıkacaktır.
  3. Ortalık Macaristan'da sıkılan bir kurşunla karışır.
  4. NSS'ten kopan ajanlar IRIS'e girerlerse onları Akita'da bulabilirsiniz. Hepsini oraya götürüyorlar.
  5. Çoğu insan ölür ve diziye yeterince aklınızı vermişseniz hepsine ağlarsınız.
  6. Dizide asla savaş çıkmayacaktır, endişelenmeyin ve bu dizinin Güney Kore yapımı olduğunu aklınızdan çıkarmayın.
  7. Mutlaka en az bir tane ünlü şarkıcı yer alır dizide. Bu sizin oppanız olmasın sakın?
  8. Dizide oynayan şarkıcının grubu mutlaka eğlenceli bir müzik yapar dizi için.
  9. Biri öldüyse ve onun cenazesi yapılmadıysa ölmemiş olma ihtimali çok yüksektir.
  10. Başrol kadın sürekli yaralanır ama asla ölmez.
  11. Kuzey Koreli kadın, ajan olsun olmasın, mutlaka başrol çocukla tanışır ve birbirlerine yardım ederler.
  12. Dizi öyle bir değişir ki iki aşığın birbirine silah çektiği bir sahne gelir.
  13. En önemlisi: Dizinin sonunu kaydı yanlışlıkla kesmişler gibi bitirirler ve sanki son sahneyi reklamdan sonra verecekler gibi bir his oluşur. Ama son sahne o kesilen yerdir.
Dizinin sonu yine öyle bir yerde bitti ki sanki dizinin devamı gelecekmiş gibi hissediyorum. Umarım üç yıl beklemek zorunda kalmam.
Benim için tam bir erkek dizisiydi. Erkeksilik akıyordu diziden.
IRIS efsanesinin kendisi kadar efsanevi olan şarkısı Don't Forget ilk dizide Baek Ji Young tarafından söylenmişti (Allah'ım o kadına bayılıyorum.) İkinci dizide ise Sohyang tarafından söylendi aynı şarkı. Tabii ki ilk hali çok daha güzeldi. İkinci dizide çaldığı zaman kadının sesi biraz ince olduğu için sesi kısıyordum.
Dizi biterken, salya sümük ağlıyordum. İki koca dizi izlemişiz üstelik konu bütünlüğü var, e bir zahmet üzülelim değil mi bittiğine. Keşke bitmese, yenisi olsa diyordum ki... Baek Ji Young o muhteşem sesiyle şarkının ilk halini söylemeye başladı. Gel de hıçkırmaya başlama.
Şarkıda der ki: "Aynı gökyüzü, farklı yerlerde olsak da lütfen beni unutma."
Biz IRIS efsanesini asla ama asla unutmayacağız. Umarız yapımcılar da Mavi Kartozu'nun beklediğini unutmazlar.
Mavileyin efendim, pişman olmazsınız. Mavi geceler...