Kartozlarının Yere Düşerken Çıkardığı Sesler

27 Şubat 2019 Çarşamba

seviyorum senin yaşamanı, yaşamak istiyorsun yalnızca

selam dostlar.
aman yarabbi ne kadar uzun zaman oldu böyle.
bu blogu açtığım günden bu yana ilk kez bir doğum günümde güncel yazmadım, ilk kez bir doğum günümde size içimi dökmedim ve, evet belki ilk uzun ayrılışım değil, ama ilk kez bu kadar bloga koşma ihtiyacı hissetmedim.
bunu her seferinde duymaktan bıktınız mı bilmiyorum ama ben blogumu çok çok özledim.
şimdi gelelim neden doğum günümde burada olmadığıma ve neden bir süredir hiç blogger'a bile girmediğime.
öncelikle doğum günümde ilk kez evden uzakta, arkadaşlarımla güzel bir gün geçirdim. ankara'ya gittik, karlı ve soğuk bir gündü. bir eksik olmakla birlikte en yakın arkadaşlarım istanbul'dan geldiler. doğum günüme denk gelmesi tamamen tesadüftü, ama çok güzel bir tesadüftü. daha mutlu olamazdım. şimdi düşününce bile çok mutlu oluyorum.
o yüzden hem zaten blog yazacak kadar internet erişimim yoktu, hem de anın tadını çıkarmak istedim, hepsi bu. 
bloga neden gelmediğimi soracak olursanız, bu dönemde yapılmamış her işin yapılmama sebebi olarak gösterdiğim şeyi söyleyeceğim: gerçekten hiç vaktim yok. stajım var, tezim var, alttan almak zorunda olduğum bir ders var ve tüm bunlar olurken kendime bile vakit ayıramıyorken bir şeyler üretmek gerçekten zor geliyor.
inanır mısınız bloga gelmediğim süre boyunca elime hiç kalem almadım ve hiç kurgu yazamadım, sıfır. ayrıca, sanırım bu sene kışla birbirimize küstük. artık etrafın bembeyaz olması beni çok mutsuz ediyor. doğal olarak kış henüz bitmediği için de baya mutsuzum. ama daha iyiyiz şimdi, arada bir güneş gösteriyor yüzünü. ikindi vakti camımın penceresinden halıma vuran gün ışığının altında uzanıp kitap okuyacak vakit bulabiliyorum bazen.
bir süre uyuduğumu söylemek istiyorum kısaca. çünkü yazmak bir kenara, hiç okumadım da bu sırada. tek yaptığım tez için çalışmak, staja ve okula gitmek, arada da new journey to the west'le knowing brothers izlemekti. gerçekten verimsiz ama deli gibi dolu bir dönemdi.
şimdiyse yavaş yavaş uyanıyorum. kitap okumaya yeniden başladım ve kalemimi hareket ettirecek birkaç fikir de belirdi kafamda. bunu tezimde olabildiğince ilerlemiş olmaya ve sık sık beni kucaklayan güneşe bağlıyorum. 
aslında bu uyku bana acele etmemeyi öğretti. bu sıralar gayet erken sayılabilecek bir yaşta, insanların kariyerlerine başladığı sıralarda kariyerlerine veda etmek durumunda kalan sporcuları düşünüyorum sık sık. aslında bu fikri bana kang hodong vermiş olabilir ehehe. herkesin kariyerleri başlarken onlarınki bitiyor bir açıdan baktığımızda, ama aslında yeni bir şans edinmiş oluyorlar. kimisi için geç bile sayılabilecek yaşlarda yeniden hayatlarını kuruyorlar. 
siz hiç hayatınızı kurup sonra onu istediğiniz anda bırakıp yeni bir tanesini kurabileceğinizi düşündünüz mü? bunu yapan ne kadar çok insan olduğunu düşündünüz mü? bunu en yakın arkadaşımla konuştuğumuzda istediğim kadar hayat kurup yıkabilirim diye düşündüm, ölene kadar istediğim kadar şansım olacak. sonuçta benim hayatım yıkılmış, kurulmuş defalarca ne olabilir en fazla? o yüzden acele etmemeliyim. bu uykuda da yapmak istediklerimle yapmak zorunda olduklarımı harmanlayarak her şeyi yavaştan aldım.
bir şeyler yazmak için kendimi zorlamadım, çünkü aslına bakarsak tezim için yaptığım şeylerin yüzde doksanı yazı yazmakla alakalıydı. illa kurgu yazmama gerek yoktu, bir süre bu şekilde kalemimi kullanabilirdim. bir şeyler okumak için de kendimi zorlamadım, çünkü zaten tezim için yazmam gereken şeyler hakkında bol bol okuma yapıyordum. hem kafamı resetlemiş oldum böylece. acele etmeden. yine içimden geleni yapabileceğimde içimden bir şeyler geleceğini bilerek dolaştım şu iki ayda. 
iki aydır yokum, hem de bilinçli olarak. aslında inanasım gelmiyor. ama sonunda içimden geleni yapabileceğim bir anda içimden bloga yazmak geldi. ve içimden geldiği anda içimden geleni yapıyorum. siz neler yapıyorsunuz?
kelimelerimi özlemişim.
kalemim de paslanmış sanki, düşüncelerimi toplamadan yazdığım için anlaşılmaz bir yazı da olmuş olabilir bu. azar azar da olsa paslarımızı sileceğiz.
mavi akşamlar olsun.
özledim hayaletlerimi.
yakın zamanda yaşamamızı seven bir adam tarafından bizlere armağan edilen, bizzat çevirdiğim bir şarkıyla kapatıyorum. ama bu sefer uzunca kapalı kalmayacak burası. söz (değil).