Kartozlarının Yere Düşerken Çıkardığı Sesler

31 Aralık 2017 Pazar

2017'nin çöp poşeti

Selam dostlar.
Epey uzun zaman oldu değil mi? Beni özlediniz mi? Ben sizi çok özledim. Ama bir şeyler artık eskisi gibi değil, artık bir oturuşta bütün kalbimi dökebildiğim bir güncel yazmak bana çok zor geliyor. Bu günceli yazmak için ikinci girişimim bu, hadi bakalım sonumuz hayrolsun.
Bu günceli geçirdiğimiz bu seneye bir bakış ve öğrendiklerimizle gurur duymak amacıyla yazıyorum. Pardon, öğrendiklerimle... Çünkü ben bu sene ne kadar yalnız olabildiğimi ve herkesin de aslında yapayalnız olduğunu, hayatlarımızı bir başımıza yaşadığımızı öğrendim.
2017'ye çok umutlu başlamıştım. Zorluklar ve acılar her sene vardır, bu sene de olacağını biliyordum. Hazırdım bazı şeyler için... Ama her zamanki gibi yetenekli, biricik hayatım yeniden hiç düşünmediğim bir taraftan uzanıp şaplağı atıverdi suratıma. Ve o kadar hızlıydı ki ne olduğunu anlamadım, anlamazken birkaç ağır tokat daha yedim, henüz ne olduğunu anlayabilmiş değilim üstelik. 
24 saat 42 dakika sonra yeni tokatlar yemek için yepyeni ve (belki?) tertemiz bir yıla başlayacağız. Yeniden umutluyum. Kötü şeyler olmayacağına dair umutlarım yok, kötü şeyler olsa da yeni bir yıla başlayabilecek gücüm kalacağına dair umudum var. Ne yaşarsam yaşayayım üstesinden gelebileceğime inancım var. Kendime inancım var bu defa, en çok ve yalnızca kendime.
Bu sene çok acı çektim. Size sayfalarca anlattığım kafamdaki dikenler değildi canımı yakan. Gerçekten canım yandı, fiziksel olarak. Yediğim o zalim ve zamansız tokat yüzünden kendimi hastane yataklarında buldum. Ağlayamadım, kızamadım, küsemedim. Sadece dua ettim ve çabaladım; ağlamamak, kızmamak, küsmemek ve iyi olmak için. 
Bir yandan da okulla uğraşıyordum. Erasmus'u kazandım bu sene ben. Hepimizin çeşitli hayalleri var, ama bu hayaller hep bizi o ideal yaşama götürmek için varlar ya hani... İşte Erasmus benim için o ideal yaşama atacağım ilk adım olacak. Çok tuhaf değil mi? Hayat denilen kocaman tabloya bunca zaman hep minik çizikler atmışım da şimdi ilk kez cesur bir fırça darbesi vuruyormuşum gibi hissediyorum. 
Sonra bu sene ben ilk kez yalnız başıma yaşama tecrübesini edindim. Beklediğim kadar huzur verici bir şey olduğunu söyleyemeyeceğim. Kötü bir deneyim değildi, kesinlikle çok büyük kolaylık ve rahatlık sağladı ama beklentilerim çok yüksekmiş herhalde. Bir an önce baba evine dönmek istiyorum artık. Sessizce ağlamayı özledim çünkü. Evet...
Bütün bu büyük olayların hepsi son altı ayda olan şeylerdi, hatta beş. İnanır mısınız Temmuz'dan önce olan hiçbir şeyi hatırlayamıyorum. Aslında hayal meyal hatırlar gibiyim, sanki başka birinden duyduğum bir dönemmiş gibi.
Ben bu sene koşuyordum. Oturup kendimi rahatça dinleyebildiğim bir dönem pek olmadı açıkçası. Bu yüzden blog çöle döndü diyebilirim. İnsan kendisiyle olan bağlantısını eskitince kalemi pas tutmaya başlıyor. Ben kendim olmadan yazamıyorum. Şimdi kendimle birlikteyim, Blogger'ın turuncu butonlarına gözlerimde yaşlarla bakıyorum. Kendimi de çok özlemişim, hayaletlerim! Hem de en çok kendimi...
Koca bir yıl boyunca en çok duyduğum laf şuydu: İnsanlar seni anlayabilir, yanında olup elini tutabilirler, senin için üzülebilirler bile; ama kimse senin yerine acı çekmez. Bu sene diğer zor senelerimden daha çok insan yanımdaydı, daha çok insan elimden tutup bana yardım etmek istedi; ama en çok bu sene yalnızdım. Çünkü öyle bir acıyı çektikten sonra aslında bunca zaman anladığınızı sandığınız bazı şeyleri anlamadığınızı fark ediyorsunuz, başkalarının da anlayamayacağını kabulleniyorsunuz. İyi dilekleriniz, dualarınız ve gözyaşlarınız için teşekkür ederim ama beni yalnız bırakın demek istiyorsunuz.
20 senedir, beni kimsenin anlayamayacağını sayısız tecrübeyle öğrenmiştim ve bu sene yalnızca beni değil, kimseyi kimsenin anlayamayacağını da fark ettim. Kendimi çok iyi anladığım için, başka herhangi bir kimseyi anlayamayacağımı da görmüş oldum. Yani yalnızlığın kaçınılmaz ve genel-geçer bir durum olduğu berraklaştı gözümde. Bu noktada umutsuzluğa kapılmaktan ziyade, yalnız olmakla barışmaya başladım. Çünkü hepimiz yalnızız, bunun çözümü yok. Bu durum kalbimin olmasıyla aynı şey bence, hepimizin kalbi var. Kalbimiz olmazsa yaşayamayız değil mi? Belki de canlı olmanın bir başka şartı da yalnız olmaktır. Yok yok, insan olmanın şartıdır diyelim.
Ben bu sene acı çeken, yalnız bir insandım. Ben bu sene insandım. Bu sene bir taraftan hayatımla boğuşurken, öbür taraftan hedeflerimi bir bir gerçekleştiren bir insandım. Ben bu sene başarılı bir insandım.
Ve seneye de acı çeken, yalnız, başarılı ve öğrenmeye devam eden bir insan olacağım.
Tekrar söylüyorum, yaşadığım her şey son altı hatta beş aya sıkışmış gibiydi. Sadece burada bahsettiğim şeyler değil üstelik. Mesela, stresimin büyük bölümünü eriten Kpop bu ay çok çok acı bir olay yaşadı ve ben zaten internet erişimim olmadığı için uzaklaştığım fandom ortamına dönerken zorlandım. Sonra hastanelere tıkılıp kaldığım için ya da koşturduğum için arkadaşlarımla çok vakit geçiremedim, sonra başka şeyler de oldu.
Yazamadım da.
Sanki şu altı ay için bana yalnızca bir çöp poşeti verilmişti, boşaltmama izin yoktu ve tüm o zaman zarfında olması gerekenden daha fazla çöp biriktirdim. Elime geçen her şeyi çöpe tıktım. Şimdi poşet dolup taşıyor ve ben etrafımda birinin suratı asıldığı an gözlerime hücum eden yaşları engellemeye uğraşıyorum.
Kar yağmadı bu sene. Kampüste kargalar çıldırmış gibi davranıyorlar, ben de onlarla çıldırmak üzereyim.
Ama bu sene 23 saat 57 dakika sonra bitecek.
Ben çıldırmayacağım, enine sonunda çöplerimi boşaltıp yenilerini doldurmaya başlayacağım.
Her şey güzel olmayacak, ama yeni bir sene yine başlayacak eninde sonunda.
Artık mutluluğu aramıyorum, çünkü mutluluk gerçekten var mı bilmiyorum bile. Sanırım ağzıma attığım bir kıt çikolatanın verdiği tat kadar süren, insanı güldüren şeylere mutluluk diyorlar. Kabul, onlardan bulabilirim. Hayatımı başarıyla, acı çekerek, öğrenerek, her seferinde bir kıt mutluluk çiğneyerek ve yapayalnız; ama insan olarak yaşamaya devam edebilirim.
Ve kendime şu sözü verebilirim: 2018'de daha iyisini yapacağım.
Ağlıyor muyuz? Sizleri öyle çok seviyorum ki hayal bile edemezsiniz, sevgili hayaletlerim.
Sizleri çok özlüyorum. Sizlere de şu sözü vermek istiyorum: Sizi unutmayacağım ve bu sene daha sık uğramaya çalışacağım. Bu sene kendimle daha sık bağlantı kurabilmek öyle güzel olurdu ki...
Çöplerinizi boşaltmayı unutmayın! Birikirse kokarlar sonra...
İnsan ve kartozu olan Mavi'nizden en derin sevgilerle...
Yeni yıla 23 saat 47 dakika kala mavi geceler hepinize!
Seneye görüşürüz ahahahah!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder