Kartozlarının Yere Düşerken Çıkardığı Sesler

28 Ağustos 2015 Cuma

Bir Garip Mavi Hikayesi

Geçen sabah uyandım ve kendimi yüzerken buldum. Uyku halindeyken de yüzmüş, yorgun düşmüştüm. Kesik kesik nefes alıyordum. Olan biteni anlamam epey sürdü, birkaç gün ve birkaç gece daha debelendim suyun içinde. Kulaç atmaya kıyıyı görmeye çabaladım tabii, öylece beklemedim. Allah'tan yüzme biliyorum yoksa boğulup giderdim aklım başıma gelinceye kadar.
Sonra baktım böyle olmuyor çıkardım kalemi koca bir gemi çizdim kendime, az öteye de varılacak yeri. Ama öyle yakına çizmeye gönlüm el vermedi; koca gemiyi çizmişim biraz uzaklara gideyim, giderken de gezeyim istedim.
Gemiye bindim. İçini pek güzel çizmişim ama görseniz sizin de binip benimle gezesiniz gelir. Ne ararsanız var, balo salonundan tutun altın kaplamalı muslukları olan tuvaletlerine kadar hayatınızda görüp görebileceğiniz en lüks gemiydi. Tabii konuklara hizmet edecek garsonlar, temizlikçiler, geminin teknik işleriyle ilgilenecek mühendisler de cabasıydı. Gelin görün ki kaptan yoktu ve eğer gemiyi ben sürersem -ki sürmeyi bilmiyordum- geminin işçilerine iş kalmaz diye gemiyi küçültme kararı alıp kendime orta halli bir tekne çizdim. Oldum olası ihtişamlı şeylere pek sevgi gösterememişimdir zaten.
Teknemde de beni mutlu etmeye yetecek şeyler vardı elbette. Üstelik bu defa sürmesini bana öğretecek bir kitapçık çizmeyi de akıl etmiştim. Tekneyi çalıştırdıktan sonra dinlemek istediğim şarkıları da sırayla çizdim. Yoksa kelimelerle müziği bile çizebileceğinizi bilmiyor muydunuz?
Her neyse... Başlarda hayatımın en eğlenceli yolculuğu olacağını biraz tadını çıkarmam gerektiğini düşünerek oldukça yavaş ilerliyordum.
Deniz kokusu burnumdan beynime giriyor delicesine mutlu ediyordu beni. Boynuma yapışan nem umurumda değildi, Bir ara keyiften gözlerimi kapatmışım sanırım. GÜÜÜÜM diye bir ses çarptı kulaklarıma. Ayaklarımın yerden kesildiğini hissettim, sonrası karanlık.
Allah'tan ilk çizdiğim Titanik'i silmişim yoksa buz dağına falan çarpsaydım işim zordu. Boyu posu bizim tekneye denk bir köpek balığına çarpmışım. Hayır ben çizmedim köpek balığı falan diye düşünürken, farkında olmadan çizmiş olabileceğim dank etti kafama. Zira mutluyken ne zaman bitecek derim hep. Köpek balığı da salak mı artık bilmiyorum dan diye nasıl girdiysek kafaya kafaya.
Velhasıl tekne büyük zarar gördü. Ben de bir süre baygın yattım, kaşım da patlamış. Uyanınca kaşıma mı üzüleyim belimin ağrısına mı üzüleyim diyemeden köpek balığını gördüm geziniyor teknenin etrafında. 
Aklım hemen bir tüfek çizmemi emretti, tüfek ayaklarımın altında beliriverdi. Aldım tüfeği tak tak tak ateş ettim hayvana. Öldürmek istemezdim ama ben de insanım, üstelik tekne sürmeyi de yeni öğrenmişim. Nasıl kaçayım ne yapayım yani?
Hayvancağız ölünce bir süre nefes nefese olan biteni sindirmek için cansız bedenini izledim. Ne yapıyordum? Neden düşmüştüm ben bu denize? Neden can almam gerekmişti? Elbette bir sebebi olmalıydı, her şey bir sebep uğruna olurdu çünkü.
Tüfeği çizdiğim kirli bir bez parçasının altına sakladım. -kirli olmalıydı çünkü bu işler her zaman öyle yürürdü.- Sonra da teknemi tamir etmesi için iki adam bir kadından oluşan bir ekip çizdim. Kıyıda değildik, nasıl tamir edeceklerdi bilmiyordum. Yine de en azından başka bir çare bulmam için yardımcı olabilirlerdi.
Kendileri benimkinden daha küçük bir tekneyle, bir sürü alet edevatla ve can yelekleriyle gelmişlerdi. Zihnimde bu kadar ayrıntı olduğunu bilmiyordum, onlara can yeleği vermiştim ama kendime çizmeyi akıl edememiştim üstelik.
Aptal olduğum gerçeğinin üstünde fazla durmadım, çünkü malum benim zihnimdeydik. Sinirlemip gök taşı yağdırmak istemedim. Zaten gelenler de benim aptallığımla ilgilenemeyecek kadar meşgullerdi. Birkaç saat teknede hiç anlamadığım işlerle uğraştılar. Yüz ifadeleri gittikçe gerginleşiyordu.
Sonra uzun boylu olan adam "bu iflah olmaz" dedi ölü köpek balığına bakarak. Ağzına bir tokat patlatmak istedim, can aldığımı bana yeniden hatırlatmıştı lanet olası herif. Yine de kendimi tuttum, çünkü teknem yoksa ikinci bir tekne çizmem ya da kısa yoldan ölmem gerekiyordu.
Uzun boylu adam beni teknelerine davet edene kadar keşke köpek balığını öldürmeseydim, beni yeseydi diye düşündüm.
Davet gelince anladım ki asıl olayım kendi teknemle bir yere varmak değildi, ya da ölmek. Biraz macera yaşamaktı. Mutlulukta gittim teknelerine, bozuk tekneyi denizin üstünde bıraktık.
Diğerine göre daha kısa olan adamın evli olduğunu öğrendim, iki de çocuğu vardı. Aile fotoğraflarını iş formasının cebinde saklıyordu, birkaç kere fotoğrafı orada unutup formayla beraber yıkadığını anlattı. Hep beraber güldük.
Uzun boylu adam bekardı. (Evet.) Ve ekibin üçüncü elemanı olan genç kız da bekardı. İkisinin de hayattan büyük bir beklentileri yok gibiydi sadece yaşıyorlardı.
Üçünün de ismi yoktu. Sadece kısa olan, uzun olan ve genç kızdı onlar benim için.
Çizdiğim karaya doğru gidip gitmediğimizden emin değildim, zaten yolumuz gereğinden uzun sürdü. Sanki koca bir hayat geçirdim onlarla beraber. Genç kız çok kibardı ve yaşına rağmen olgundu. (tamam, kabul, benden büyüktü) Kısa adamla sohbet etmekse çok eğlenceliydi, bana çocuklarını anlattı bolca. İkisi de çok afacandı. Tanısam çok severdim.
Uzun boylu adamsa konuşmaktan pek hoşlanmıyordu. Ne zaman göz göze gelsek kendi teknemden aldığım tüfekle ilgili bir şeyler ya da "o köpek balığını sen mi öldürdün" diye soruyordu. Dipçikle kafasına vurmak istedim. Ama kendi çizdiğim birini öldürmek istemiyordum ya da o güzel yüzünde yara açmak.
Biz birlikte birkaç ay geçirdik. Uyumadık, arada bir yemek yedik, tuvalete gitmedik. Çoğunlukla konuştuk. Genellikle genç kızın dizlerinde yatıyordum, saçlarımı okşuyordu. Eğer kimse konuşmazsa şarkı söylerdi. Sesi de kendisi gibi zarifti.
Uzun adam ben onun dizlerinde yatarken bizi izlerdi. Hangimize baktığını kestiremezdim ama bize bakıp uzaklarda bir sevgiliyi düşlediğinden emindim.
Günler böyle geçti. Hiç uyku çizmedim, ama hep uykumuz var gibiydi.
Sonra bir gece kısa adamın gözlerine gözyaşları kondurdum, iri iri. Karısını çok özlediğini söyledi. Ağladı. Sonra hep beraber ağladık. 
Uzun adam gerçekten kız gibi ağlıyordu. Hayır, yalnızca kızlar ağlar diye demiyorum bunu. Erkekler de ağlar ama o gerçekten kız gibiydi. Sakinken olduğunun aksine ağlarken kadınsı tavırlar sergiliyordu. Genç kız ve ben ona sıkıca sarıldık.
Gözlerimiz çıkana kadar ağladık o gece.
Güneş doğarken karayı gördük. Bu benim en başta çizdiğim kara değildi. Onlarla vakit geçirmek istediğim için daha da uzaklara bir tane çizmiş olmalıydım.
Tekneden indik, kısa adam birkaç kısa cümle mırıldanıp ailesine gitmek üzere yanımızdan ayrıldı.
Uzun adam ve genç kız bir şeyler bekler gibi bana bakıyorlardı.
Onlara "Birbirinize çok yakıştığınızı biliyor muydunuz?" dedim. Üzüldüler. Birbirlerine yakışmak istemiyorlardı. İkisi de bana yakışmak istiyordu. Biri sonsuza kadar saçlarımı okşamak, biri de köpek balığını öldürecek kadar güçlü olmadığımı söyleyerek sonsuza kadar benimle dalga geçmek istiyordu.
Hayır.
Ben istiyordum.
Bütün bunları...
Ben istemiştim.
Hepsi aklımda olup bitiyordu işte. Ben çiziyordum. Uzun adamın gözlerini, genç kızın parmaklarını ben çizmiştim. Seslerini, gülüşlerini, gözyaşlarını hepsini ben çizmiştim.
Benim olsunlar diye.
Ah ne kadar da dramatikti.
Ve ne kadar yanlış.
Geri geri yürüdüm iskelede. Bana doğru gelmelerini istedim, geldiler de. Sonra dudaklarıma bir gülümseme kondurup kendimi suya attım.
Aklım ciğerlerimdeki havayı korumak için savaş veriyordu. Bense bir kalem darbesiyle hepsini boşaltıp yerine su doldurdum.
Başka denizlerde uyanmak, başka imkansız ve yanlış şeyler hayal etmek için.
Çünkü benim kalemim doğuştan yamuktu. Olsundu, her zaman yeni bir sayfa açabilirdi Mavi.
Yeter ki silmesindi. Silerse unutur, tekrar tekrar ölürdü.
İşte o yüzden Mavi asla silmez, asla atmazdı yazdığı kağıtları.


mavinot: Bu yazı size bir ağacın hikayesini anlatmak üzere başlatılmış olup ne idüğü belirsiz bir metin olarak sonlanmıştır. Sabrınız için teşekkür eder, başka mavi denizlerde buluşmak üzere mavi kalmanızı dilerim.
mavinot2: Hiçbir cümlesi ikinci kez okunmadan yazılmıştır.
mavinot3: Playlist yenilenmiştir.

5 yorum:

  1. Küçük Prens tadında çok hoş bir yazı olmuş. Gerçekten çok beğendim. *-* Kalemine sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Küçük Prens'i okumadığımı utançla belirtmek ve en kısa zamanda okuyacağımı eklemek isterim. Beğenilmesini beklemiyordum gerçekten mutlu oldum. Teşekkür ederim ^^

      Sil
    2. Küçük Prens güzeldir. ^^ Eğer okumadıysan Şeker Portakalı'nı da öneririm. Şöhret olarak Küçük Prens'in gölgesinde kalmış olsa daha değerli bulurum onu :D Ne demekkk ^^

      Sil
  2. Çok güzeldi gerçekten...Yamuk bir tebessüm oluşturdu bende..Seviliyorsun Mavi.Sen yaz,biz okuyalım...^^

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ehem siz de seviliyorsunuz efendim çok teşekkür ederim ^^

      Sil