Kartozlarının Yere Düşerken Çıkardığı Sesler

26 Temmuz 2017 Çarşamba

şey

selam dostlar.
kafamın içinde olup biten bir şey var. uzun zamandır orada, blogu biraz karıştırdıysanız eğer tozlu satır aralarında denk gelmişsinizdir ona. ben bu şeyi her zaman inkar ettim. korkuyordum çünkü. kafamı takarsam büyüteceğimden korkuyordum. yok sayarsam gider diye düşünüyordum. bazen de aslında öyle bir şey olmadığına inandırıyordum kendimi. her boku kendimde aramamak için çırpınıyordum.
gerçekten denedim. ama bir gün artık kabul etmek zorunda olduğumu anladım. kafamın içinde bu korkunç şey var, beni yiyip bitiriyor, yoruluyorum, kötü şeyler düşünüyorum. böyle bir şey var. artık inkar etmiyorum.
bu kabulleniş durumu daha iyi bir açıdan görmeme, hatta pek çok açıdan görmeme yardımcı oldu diyebilirim. mutlu değildim, ama kötü de değildi.
işin yazıya dökülmesini istediğim kısmı şu ki bu kabullenişin ardından yeni bir savunma mekanizması geliştirdim. bu mekanizmayla aslında benim bir parçam olan, beni bir şekilde ben yapan bu "şeyin" hiç de benim parçam olmadığını sürekli tekrar eder hale geldim. bu sadece geçici bir şeydi, birisinden yardım alsam geçerdi, ilaç kullansam şıp diye atlatırdım, biraz ağlasam bugünü kurtarırdım. kısaca aslında kalıcı bir iz olan bu şeye tişörtümün üstünde duran basit bir leke gibi bakmaya başladım. bu tişörtü her gün giydiğimi ve asla çıkarıp yıkamaya tenezzül etmediğimi kabul etmek de oldukça sancılı bir dönem oldu. gerçi hala tam olarak tamamlanmış bir dönem olduğunu söyleyemem.
kafamın içinde, benliğimin ortasına yapışıp kalmış şeyin varlığını inkar ettiğim dönem yorucuydu. çünkü bir şey dokuzken yedi olduğunu söylemek, etrafımdaki insanların kendilerini yediye hatta altıya ayarlamasına sebep oluyordu ve ben gerçekten... gerçekten... parçalanıyordum, en basit ifadeyle. 
söylemediğiniz zaman insanlar ilerisini düşünmüyorlar. herkes kendisi için bir koruma alanı yaratmak ve onu öylece tutmakla sorumlu. bu yüzden kabul etmek her anlamda sorumluluğumu kolaylaştırmalıydı. plan bu yöndeydi, umudum bu yöndeydi.
şimdi... nasıl anlatacağımı bilmiyorum ama deneyeceğim. bu şeyi giydiğim tişörtün üstünde bir leke olarak görüyorum, tişörtü her an çıkarabileceğime ve yıkayabileceğime inancım tam. hatta hiç düşünmeden atabileceğimden bile eminim. ve bu gereksiz özgüven... hayır özgüven değil... bu saçma yakıştırmama telaşesi dokuzken on bir olduğumu düşünmeme yol açtığı kadar, on birken sıfır olduğuma kendimi inandırma çabasına da yol açıyor.
doğru kelime bu: yakıştıramamak.
kazısam da derimi soysam da bu izin gitmeme ihtimali beni çok korkutuyor. hadi dürüst olayım. gitmeyeceğini biliyorum, ama bu bilgiyi günlük hayatıma işleyemiyorum. çünkü kimse göremiyor bu izi ve kabul ettiğim an, onlara kanıtlamak zorunda kalacağımı hissediyorum. insanlar görünen yerlerindeki izlerden bahsederken kafatasımı açıp bakın benimki de burada diyemem. kafatasımı açamam ki...
şimdi eskiden yedi olduğuma inandırdığım insanları aslında dokuz olduğuma inandıramayacağımdan korkuyorum. hatta sıfırken bile bana inanmayacaklarından korkuyorum.
çok korkuyorum.
dünyanın en klişe laflarından biri olabilir, ama gerçekten saçlarımı kestirince bütün kırıklarımın gidebileceğine inanmak istiyorum.
kolları bacakları koptuğunda ya da kesildiğinde, buna inanmak istemedikleri için olmayan organlarını kullanmaya çalışacak denli inkar aşamasında olan hastaların hikayelerini biliyorum. onlar kadar kötü durumda değilim bence, yine de iç açıcı bir tablo olmadığını anlıyorum.
çok fazla kötü anım var. bazılarını hiç kelimelere dökemedim, sadece kafamda o şeyin içinde kanayıp duruyorlar. o kadar acıtıyorlar ki anı olduklarını söylemekten bile nefret ediyorum. diken olmalılar, hatta kurşun. 
bazen öylesine inanıyorum ki "kurtulmak çok kolay" yalanına, zamanı ve yaşanmışlıkları silebileceğimi bile düşünüyorum. ama her bir oluşumda, iki, üç, dokuz, on bir oluşumda aklıma ilk gelen şeylerin, kimsenin tahmin bile etmediği bu korkunç şeyler olması aksini söylüyor bana. sürekli bunların etrafında dolaşıyorum, sürekli ayağıma dolanıyorlar. 
aslında bunları neden anlatıyorum bilmiyorum. bir sürü şey söyleyerek aslında hiçbir şey söylememyi ve içimi deli gibi dökmüş olmayı özledim galiba.
biraz da yazarken kendimi anlamak istediğimden olsa gerek. insan yazınca kalemini kontrol edemiyor, hiç düşünmediği şeyleri bile döküveriyor kağıda. gizlenmiş hislerini buluyor.
ben anladım sayılır, ama siz anladınız mı bilmiyorum.
bugün anlayan tek insanla konuşurken bundan sonra daha pozitif olmaya karar verdik. çok basit bir taktik. dokuzken bile neye gülebileceğimizi bulmaya; kafamda kanayıp duran, canımdan can götüren, irinli pis şeyin etrafına rengarenk çiçekler çizmeye; dibe batarken daha dibe gidip ayağımızı yere vurup yukarı çıkmaktansa var gücümüzle gökyüzüne doğru yüzmek için çabalamaya karar verdik. seviyorum bu fikri. ve biliyor musunuz, deneyeceğim de. 
kafamın içinde bir iz olduğu gibi, tişörtümde de bir sürü leke olduğunu kabulleneceğim. temizlenmek için uğraşacağım.
gerçekten.
bunu böyle güzelce bitirmek isterdim.
yine de kendime dağıtabilme rahatlığını vermek istiyorum.
yarın öbür gün gelip de hiçbir şey yapmayacağımı, yalnızca oturup ölümü bekleyeceğimi söylersem ne olur şaşırmayın. kafamın içindeki bu şey... sabit değil. kendini kafatasımın bir duvarından diğerine çarpıp duruyor. haliyle benim de başım dönüyor. biri başımı sımsıkı tutmuş da sallıyormuşçasına hem de... 
yine de o şeyi kolundan tutup oturtmak ve onunla konuşmak için çabalayacağım. gözlerine bakmaktan çok korkuyorum gerçi.
bu aralar büyük harflerden bile korktuğum için böyle minik minik döktüm içimi.
şimdi gidiyorum.
henüz ölmeye niyetim yok.
mavi kalın.

2 yorum:

  1. selam. en fırtınalı ve karanlık gecenin ardından bile önce mavinin, sonra güneşin geldiğini hatırlatmak istedim.
    bunları bizimle paylaşmanın ne kadar zor olduğunu görebiliyorum, ama başardın, çok yol katettin ve seninle çok, çok gurur duyuyoruz. bunu da bil.
    tüm savaşçılar, inatçılar, hayatta kalanlar olarak yanındayız. seninle beraber okyanusları ve gökleri baştan başa masmavi boyayacağız.
    FAYTİNK!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. hepimize faytink! yanımda birilerinin varlığını hissetmek çok çok büyük bir güç veriyor gerçekten. inanıyorum her şeyi mavileştirebileceğimize. teşekkür ederim.

      Sil