Kartozlarının Yere Düşerken Çıkardığı Sesler

7 Haziran 2013 Cuma

Zeni Geba - Mavi Makaron

"Zeni geba" Japonca'da para delisi demek. Bu deyim kendisine garip geldiğinden midir, yoksa sırf o güzel final bölümünü yazabilmek için midir bilinmez Japon arkadaşlardan biri çıkıp bir "zeni geba"nın hayatını anlatan bir dizi yapmaya karar vermiş.(Ne çok bir dedim lan.) Başrol için de aramışlar Kenichi Matsuyama-san'ı, demişler ki gel seni oynatalım bu dizide. Bunların hepsi dört yıl önce olup bitmiş şeyler, ama ben Mavi Kartozu bu diziyi ancak geçen yıl fark edebildim.
İnsanlar hakkında "etkileyici" dediler. Muhtemelen "insanı etkiliyor" demek istediler, ama ben bunu bir iltifat olarak gördüm. Sonra araştırdım falan işte, başrol oyuncusunu gördüm. Balıklama daldım tabii.
O zamanlar uçarı zamanlarımdı, eğlenceli şeyler arıyordum. Şu an sıkıcı bulduğum basit Kore melodramlarından zevk alıyordum. O yüzden çok tutanamadım bu diziye. Yalnızca iki bölüm izleyip bıraktım. Fakat gel gör ki pişmanım. Aklım başıma geç geldi. Neyse ki silmemişim bilgisayardan, geri dönüp izlemeyi düşünebildim.
Bu yazıyı bunu izleyin diye anlatıyorum ama uyarmadan edemeyeceğim. Bu dizi, Zeni Geba; aşkı istiyorsanız, aile sıcaklığını istiyorsanız, aklı başına gelen mantıklı insanlar istiyorsanız, doğrunun kazanmasını istiyorsanız, büyük ilgi çekici olaylar istiyorsanız eğer, size göre değil! Bu dizinin doğru düzgün bir dönüm noktası yok, yalnızca bir adamın hayatını anlatıyor. Tahmin edilebilir şeyler oluyor. Hatta çoğu zaman söylenenleri dinlemeniz bile gerekmiyor. Bölüm bölüm bakıldığında sıkıcı bile denilebilir. İnsanın içine sıkıntı veriyor olaylar, yok artık demek istiyorsunuz ama gerçek hayatta da böyle olduğunu biliyorsunuz. İşte bu yüzden, hayatınıza ara vermek istiyorsanız bu diziyi beğenmeme ihtimaliniz çok yüksek. Ama eğer ders istiyorsanız, şükretmek istiyorsanız ve o muhteşem finali tatmak istiyorsanız izleyin. Hiçbir şey kaybetmezsiniz. Söyleyeceklerim bu kadar.
Gelelim ayrıntılara.
Başrol oyuncumuz Kenichi Matsuyama Gamagori Futarou isimli fakir bir adamı canlandırıyor.
Bilirsiniz, Japon dizi/anime/mangalarında fakirlik ekmek kapısıdır. Fakir-zengin ayrımı, fakirliğin zorluğu, zenginler kötüdür mesajlarıyla dönüyor onların değirmeni. Bu dizide de bunun gibi şeyler var.
Gamagori Futarou'nun babası bir ayyaş. Sürekli içiyor ve yalnızca para istemek için eve geliyor. Annesiyse kanser hastası, paraları olmadığı için ilaç alamıyor, ama oğluna ilacı olduğunu söyleyip hep kullanıyormuş gibi yalan söylüyor. Bir gün Futarou'nun babası yine para almak için sarhoş olmuş bir halde dönüyor. Çocuğun kumbarasını buluyor, çocuk da "Vermem anneme hediye alacağım o parayla" diye adamın üstüne atılınca adam bunu ittiriyor, o da gözünü dolabın sivri yerine çarpıp yaralıyor. Yüzündeki yara izi korkutucu görünüyor ve haliyle çirkin.
Sonra bir gün sevgili yavrumuz arkadaşları tarafından dışlandığı bir okul gününü geride bırakmış eve doğru yürürken lüks bir araba üstünü başını ıslatarak yanından geçiyor, sonra yaptığını fark edip az ilerde duruyor ve içerden mini mini şık bir kız çıkıyor koşup özür diliyor. Sonra ıslanan kıyafetlerini değiştirmesi için onu evine götürüyor. Bu kızın ismi Mikuni Midori. 
Elbiselerinin kurumasını beklerlerken kız ona makaron ikram ediyor.
Futarou ilk kez yediği bu tatlıya bayılıyor. Övgüler yağdırıyor. Hatta o kadar çok övüyor ki konuşmaktan yalnızca bir makaronun yarısını yiyebiliyor. Sonra kız bir ara odadan çıkıyor. O sırada çocuğun aklından geçen kişi annesi. Keşke o da yese diye düşünüyor ve ona da götürmeye karar veriyor. Topluyor makaronları çantasına doldurmaya başlıyor. Bu onun ilk hırsızlık girişimi ve başarısız oluyor. Kız o işini bitiremeden geri dönüyor. Hırsızlığı affedemeyeceğini söyleyerek onu kovuyor, üstüne üstlük çocuğun annesi kızdan gelip özür diliyor, önünde eğiliyor lan. Ah, sinirimden öldüm. Kız hala affetmem falan diyor. Alt tarafı minicik kurabiyeye yapılan bu tantana Futarou'nun hayatını çok etkiliyor.
Bu olaydan sonra -sanıyorum baya sonra- Futarou'nun annesi bir gece öksüre öksüre ölüyor. Doktor "Neden hastaneye gelmeyi bıraktı, neden ilaç almadı?" deyince Futarou anlıyor ki annesi parasızlıktan öldü. Parasızlığa sebep olan ise babasıydı. Bu yüzden hem babasından nefret etmeye başlıyor, hem de paraya aşık oluyor.
Yetimhaneden kaçtığı gece bir adamın cüzdanını çalıyor. Bunu yaparken abi-kardeş gibi oldukları komşuları Hiroshi-san görüyor. Yapma diyor, gel beraber cüzdanı geri verip özür dileyelim diyor. Ama o paradan ayrılamaz, çünkü annesi parası olmadığı için öldü. Beyzbol sopasıyla "abi" dediği adamı gözünün yaşına bakmadan öldürüyor. Henüz 7-8 yaşlarındayken.
(Burada durup uyarmak istiyorum ağır spoiler vereceğim, özellikle yazının sonlarına doğru. Umarım rahatsız olmazsınız.)
Bu onun işlediği cinayetlerin ilki. Daha sonra bir sürü insanı öldürüyor ve dolaylı yoldan ölümüne sebep oluyor. Neden mi? Çünkü o bir para delisi. Para için yapmayacağı şey yok.
Yıllar sonra kendisini üç-beş tane makaron yüzünden aşağılayan kızla tekrar karşılaşıyor ve kasıtlı olarak arabasının önüne atlıyor. Hastanede gözünü açtığında kız ne isterse yapacağını söylüyor. O, "Yalnızca arkadaş olalım," diye karşılık veriyor. (Hadi ama Futarou-san! Hepimiz istediğin şeyin arkadaşlık olmadığını biliyoruz.) Kız da mecburen kabul ediyor.
Bir gün Futarou-san, bu zengin ve hırsızlığı kabul edemeyen kız tarafından bir tekne gezisine davet ediliyor. Tabii orada zengin insan nüfusu fazla ve hepsinin eli yüzü düzgün. Bir kişi halinden memnun değil yalnızca, o da bu şımarık kızın kardeşi. Onun da yüzünde bir iz var, doğum lekesi. Mavi renkte ve sağ yanağını tamamen kaplıyor. Ayrıca ayağı sakat. Futarou onu hedef seçiyor ve onu bir şekilde kendisine aşık ediyor.
Bu sırada peşinde bir polis var. İlk öldürdüğü adamın öz abisi.
Futarou bir şekilde çok zengin olan Mikuni ailesine damat olarak giriş yapıyor. Tabii bunun için kendisinin ne yaptığını anlayıp kızın ablasını uyaran aile dostunu da öldürüyor.
Zaman geçtikçe kaldığı pozisyondan sıkılıyor. Çünkü o para delisi, daha fazlasını istiyor.
Kızın babasını öldürmesi için birini tutuyor. Aslında tam olarak tutmak denemez, adam Mikuni şirketinin bir çalışanı ve şirketten haliyle zenginlerden nefret ediyor. Futarou işçilik zamanlarında bunu şefin elinden kurtarmış falan. "Zaten kanser hastasıyım ben. Öldürürüm peşinden kendimi vururum, verdiğin parayla da mezar yaparım," diyor. Dediği gibi de yapıyor. Baba ölünce şirket ailedeki tek erkek olan kendisine kalıyor. Ama artık mutlu değil. "Yanlış yapmadım," diyor sürekli.
Şirketin çatısına çıkıp bir çuval parayı insanların üstüne attığı sahne çok iyiydi.
Sonra... Midori denen, hani şu makaron kız var ya, o kızın kafasına dank ediyor bu adamın ne mal olduğu. Kardeşine vazgeçmesini, ayrılmasını, onun kötü bir adam olduğunu söylüyor.
Kız kardeşi Akane-chan "Böyle olacağını biliyordum," diyor. "Ama onu seviyorum. O beni sevmese de onu seviyorum."
Sonra babalarının öldüğü haberi gelince Midori kafayı yiyor. Tam olarak yer değiştiriyorlar iki kız kardeş. Adeta rolleri değişiyorlar, huysuz olan Midori oluyor, hep gülümseyense Akane.
Futarou yaptıklarını (aileye zorla girişini, aile dostunu ve babayı öldürüşünü) itiraf ettiğinde bile Akane hala onu seviyor. Hatta bu konuşmadan sonra ona gidip bunu söylüyor. Bir konuşma geçiyor ve adam "Ölsen de ölmesen de sorun yok," diyor.
Ertesi gün Akane kendini asıyor. Baya bir insan ölüyor. Hepsi para yüzünden. Para delisi yüzünden.
Para delisi yani Futarou-san yakınındakileri paraya muhtaç edip kendisinden para istemelerine sebep olmayı çok seviyor.
Mesela bu aile:
Onlar Futarou'yu dize getirip şu manyaklıktan kurtarabilir demiştim ama Futarou onları manyalığa sürükledi. Bir şekilde borca batmalarını sağladı. Sonra da onlara ödünç para vermedi. Bu masum, alın teriyle para kazanan insanlar para için ona bedenlerini vermeye çalıştılar, olmadı bıçak çektiler. Ben bunu beklemezdim, ama ne yazık ki böyle oldu.
Ama bu Futarou'nun işi. Babasına da bunu yaptı. Konuşurlarken "Ölmen için ne kadar lazım?" dedi. Adam da gülerek "Bir milyar?" diye cevap verdi. Eninde sonunda o bir milyar yen hazırlandı. Ölmesi için babasına gönderildi. Ne iğrenç. Ne mide bulandırıcı.
Peşindeki polise de yaptı. "Hasta karını tedavi ettirecek parayı vereceğim, ama istifa edeceksin," dedi. Polis ilk başta reddetti, ama yazık ki paraya vermesi için önünde diz çöktüğü zamanlar da geldi.
Para delisi para kazandığı ve insanlara paranın değerini "aklınca" öğrettiği için de memnun olmadı.
Her gece kabuslar gördü.
O kabus sahneleri çok iyiydi gerçekten.
Ağlamak, tepinmek, çığlık atmak... Her şey vardı.
Ona bakarken insanın uykusu açılıyordu resmen.
Ama beni en çok etkileyen şey annesine çok benzeyen bir evsiz görüp ona yüklü miktarda para vermesiydi. Kadın parayla evsiz arkadaşlarının yanına dönünce onu öldürdüler parayı almak için. Futarou bunu gördü. Parasızlık da paraya sahip olmak da öldürebiliyordu bunu anladı. Bence kabuslarının kötüleşmesinin sebebi buydu.
Şimdiyse ben senaristi anlıyorum. O, finali yazabilmek için dokuz bölümlük koca bir dizi yazmış, bense koca bir yazı yazdım bunu anlatabilmek için.
Bir süre sonra "Ee? Nereye gidiyor bu dizi?" diyorsunuz kendinizce. Herkes patır patır ölüyor falan. Ama güzel yere gidiyor dizi.
Son bölümde Futarou intihar etmeye karar veriyor. Üstüne patlayıcı bağlayıp annesiyle babasından kaçtıkları zaman saklandıkları yere kapatıyor kendini. Midori de uzaktan izliyor bunu. Fitili ateşleyip kendini kurtarmak adına bir hamle yapmaması için ellerini bağladığında ipler kopuyor. Her şey geriye gidiyor.
Normal bir hayat hayal ediyor. Babasının adam gibi biri olduğu bir hayat. Her şey öyle güzel ve içten gelişiyor ki. Annesi ölmüyor, abi dediği adam ölmüyor. Okuyor, güzel okullara gidiyor. Katil olmuyor, hırsız olmuyor. Akane'yle üniversitede tanışıyorlar. Şu babayı öldüren adamla da orada arkadaş oluyorlar. Akane'yle evleniyor. Orta halli bir hayat sürüyor. Baba oluyor. Bebeğine bakarken gözleri doluyor, ilk kez içten. Bebeği büyüyor, Akane'yle mutlular. Midori'yle arkadaşlar. Ama bunlar gerçek değil. Mutlu değil, hiç olmadı.
Bütün bunlar bir bölüm boyunca anlatılırken "Hadi," dedim kendi kendime. "Şu fitil bitsin artık, daha fazla canı yanmasın." Bu acımasız adamın acı çekmesine engel olmak istedim. Ama o fitil... Ah, o lanet olası fitil ne kadar uzundu öyle.
Bütün bunları düşünürken çığlık çığlığa bağırmaya başladı. Birileri kurtarsın istedi. Ölmek istemedi, mutlu olabileceğini düşündü. Korktu. Çok korktu. Ama kimse bir şey yapmadı. Orada öldü işte.
Bende nerde kayış koptu bilmiyorum, hatta ağlanacak bir şey olduğundan da şüpheliyim ama gözyaşları içindeydim. Ama rahatlamıştım. İşte uslanmaz para delisi Futarou pişman olmuştu ölmeden önce.
Sonra, jenerik girmeden hemen önce fitil yanarken kameraya bakarak konuştuğu bir sahne girdi. karakterlerden birine sesleniyordu, ama sanki seyirciyle konuşuyordu. Yaptıklarından asla pişman olmadığını, yanlış yapmadığını söyledi. "Ölsem bile benim gibi insanlar yine gelecektir," dedi. "Para delileri, her yerdedir."
Tüylerim diken diken oldu. Kenichi Matsuyama'nın oyunculuğu parmak ısırtan cinstendi.
Ayrıca bu final, yapımları dünya geleni olan dizi sıralamalarında ilk üç finale girer benim için. Eğer... Eğer Futarou'nun babası kendini kaybetmeseydi her şey daha güzel olacaktı ve bir insanın kendini kaybetmesi için bir gece yeter. İşte bir gece insanın hayatını böyle etkiler.
Sadece arkanıza yaslanın, gözlerinizi kapatın. Hayatınızın tamamen farklı gittiğini hayal edin. On beş dakika hayatınızı yeniden yazmaya yeter bile. Ama biliyorsunuz değil mi; on beş dakikada yazdığınız hayat asla oynanmayacak. Ürkütücü, ha?
Yalnızca izleyin şu diziyi ve keşfedin. 
Mavi geceler efendim.
Dizinin kapanış şarkısıyla veda edelim.

4 yorum:

  1. genelde çerez türünde, komedi veya en kötü ihtimalle romantik komedi izleyen bir insan olmasam, bu diziye şu saatte başlardım. ama konusu gerçekten ilginç görünüyor, mutlu sonla bitse kesin izlerdim. ama böyle bir hikayede mutlu son nasıl olur, o bile şüpheli, bu yüzden izlemeye değer görünüyor. bakalım.
    güzel bir yazı olmuş, ilgimi çeken diğer noktaysa gece geç saatte yazılmış olması. kartozu'muz gece kuşuymuş demek. mavi geceler!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eğer sıkıcağını düşündürüyorsa başlamanı tavsiye etmem. Ama kendine güveniyorsan tereddüt etme bence, tatmin edecektir. :)
      Gece kuşu oluyorum yaz gelince. Gündüzün çok fazla ayrıntısı var, dayanamıyorum. :)

      Sil
  2. OHA!Okurken bile çok etkilendim,izlediğimde ne olur tahmin bile edemiyorum.Ama kesinlikle izleyeceğim diziler listesine kaydediyorum bunu.Futarou'yu çok sevdim ben.Daha izlemeden bu kadar sevdim.Özellikle yara izini.O izin çirkin olduğunu da kim söylemiş.Yine çok güzel yazmışsın.Yazılarını okurken bir yandan da müziklerini dinlemek...İşte bunu seviyorum.(Mc Donald's sloganı oldu ama neyse :D) Bir sonraki yazıyı bekliyorum.Arayı çok açma.Bir de böyle gece yarısı yazma gözlerin sakız olur.Sen bize sağlam lazımsın.Öptüm hem de mavi mavi.(Düşündüm de mavi ruj mu alsam kendime? Ya da kedime.Ama bir kedim yok.Olsa da kediler ruj kullanmaz.O zaman kendime.Çok saçmaladım dimi?)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Futarou'yu ben bile sevemedim oysa. Bence izlerken fikrin değişebilir, çünkü sevilesi bir karakter değil. Acınası biri. Yine de izlemelisin.
      Arayı çok açmayacağıma söz veremem, uğruna yazacak şey bulmak kolay değil. :)
      Mavinot: Mavi rujlar havalıdır. :P

      Sil