Kartozlarının Yere Düşerken Çıkardığı Sesler

18 Mayıs 2016 Çarşamba

Mavi'nin Kahramanı

Selam dostlar!
Bazen kendimi gerçekten kötü hissettiğimde övgüleri kabul etmeyi seviyorum. Tamam hadi dürüst olalım, her zaman övgüleri kabul etmeyi seviyorum. Biri beni övdüğünde mutlu olma iznini kendime veriyorum, elbette vereceğim. O insanlar ben mutlu olayım diye bu övgüleri yapıyorlar.
Tabii ki her insan gibi benim de gerçekten hak etmediğim övgüler aldığım oluyor, İşte en sevdiğim övgüler onlar. Mesela biri bana ne kadar sakinsin dediğinde gerçekten inanılmaz mutlu oluyorum. Çünkü sakin biri değilim. Aksine bazen öfke problemim olduğunu düşünüyorum. Ama bu insan, bu güzel kişi, bu birey benim sakin biri olduğumu düşünmüş. Bu dünyada benim kendim hakkında rahatsızlık duyduğum bir konuyu fark etmeyip tam aksini düşünen 1(bir) kişi bulunuyor. Bunun ne kadar muhteşem olduğunun farkında mısınız?
Belki de değilsiniz. Zaten sizden bahsetmeye gelmedim. Yine kendimi anlatıyorum.
Sanırım 7. sınıfa gidiyordum, kendimle ilgili bir şeyleri kesin olarak fark etmeye başladım. Ama öncelikle güzel olanları gördüm. Çünkü içinde bulunduğum ortamdaki insanlar beni kendilerinden üstün görmeye meyilliydiler. Sınıf birincisiydim, bulunduğum şehrin insanlarının dış görünüşlerinden tamamen farklı bir dış görünüşe sahiptim. İngilizcem çok iyiydi. Sır tutmasını bilirdim, korumasını da bilirdim. Çok överlerdi beni. Öğretmenlerin en sevdiği öğrenciydim bir de.
Gerçekten ne kadar... El üstünde tutulduğumu size nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Bu kadar yüceltildiğim bir ortamda kendimin iyi özelliklerini önce fark ediyor olmam garip değildi. Kendimi gerçekten çok beğendiğim bir dönem vardı. Ama o kadar kısa sürdü ki bu beğenme dönemi...
Ortalama biriyken aniden üst seviye biri olduğuma inanmıştım ve aynı hızla -hatta belki daha da hızlı bir şekilde- aksine inandım.
Güzel değildim bir kere. Sürekli etrafımda dolaşıp beni okulun en yakışıklı çocuklarına ayarlayacağını söyleyen bir kız vardı mesela. Onun abartmasıydı güzelliğim. Sade, basit biriydim. Dikkat çekmezdim insanlar dönüp bakmazdı.
Evet herkes sırlarını verirdi, ben de tutardım. Ama bunu gerçekten güvenilir biri olduğum için mi yapıyordum? Yoksa bana güvenmelerini sağlayıp arkamı sağlama mı alıyordum? Çünkü ben hiç kimseye hiçbir sırrımı vermezdim. En yakın arkadaşım bile beni iyi tanımazdı.
Sonra da aslında kimseyi sevmediğimi fark ettim, yalnızca beni sevdikleri ve el üstünde tuttukları için onlara iyi davranıyordum.
Ama kesinlikle onlara olan davranışlarım değişmedi, tüm bunları fark ettikten sonra yalnızca içime kapanmakla yetindim. Hala sırları tutan, saçma salak şakalara gülen, İngilizce dersinde herkese yardım eden Mavi'ydim.
Sonra daha da düştüm. Hakkımda söyledikleri iyi şeyler beni rahatsız etmeye başladı. Düştüm, düştüm. Hiçbir şey bilmiyorlardı. "Hiçbir şeyi hak etmiyorum"dan "beni tanıyan kimse yok"a kadar düştüm.
Hatta daha da düştüm.
Toparlanmak zordu. Herhangi bir şeyden toparlanmak kolay değilken böyle bir şeyden toparlanmanın kolay olmasını beklemiyordum zaten. Kaldı ki toparlanmayı da beklemiyordum.
Eninde sonunda toparlanıyorsunuz.
Olan bitenleri böyle tek cümleyle geçiştirmek hem bana hem de yaşadıklarıma haksızlık. Ama asıl anlatmak istediğim bu değil.
Yıllar geçti arkadaşlar, ben pek çok kez düştüm ama hiç o zamanki kadar düşmezdim. Düşseydim şu an bunları okuyor olmazdınız da zaten.
O düşüşümden yıllar sonra kendim hakkında çok daha kötü şeyler biliyorum. O zamanki Mavi'den daha kötü olduğumun farkındayım. En azından düşüncelerimde.
Ama ben kimsenin kılına zarar vermiş biri değilim ve büyüdükçe, aslında düşündüğümden daha kötü biri olduğumu fark ettikçe aynı zaman da düşündüğümden daha iyi biri olduğumu da fark ettim.
Yani ne dünyanın en iyi insanıydım ne de en kötü insanı. Sadece insandım işte, normal biri. Belki düşünceleri biraz öfke dolu ama dışardan her insan kadar ortalama.
Kendime söylediğim önce kötü şey beni öylesine pişman etti ki size nasıl anlatsam bilemiyorum. Hala engel olmak istediğim ve kendi yüzüme vurduğum bazı şeyler var, ama kimin yok ki?
Kim oturup düşündüğünde kendisini tam anlamıyla sevebiliyor? Sevebiliyorsanız, gerçekten sizi takdir ediyorum ve umarım insanlara bunun ne kadar önemli olduğunu gösterir, öğretirsiniz.
Ama benim söylemek istediğim şey şu, ben bile kendimi tam anlamıyla sevemiyorum. Kim beni tamamen sevebilir ki? Cevap; hiç kimse!
Ama bunun farkına vardığımda aynı zamanda kimsenin beni sevmesine ihtiyacım olmadığı sonucuna da varıyorum. Çünkü kimse hayal ettiğim o büyük sevgiyle kalbimi ısıtamayacak. O halde neden ufak sevgilere ihtiyaç duyayım? Beni sevmenizi istemiyorum, buna inanmıyorum değil bu mesele. İnsanlar beni sevebilir bu çok doğal.
Demem o ki görüp görebileceğim hiçbir sevgi benim kendime olan sevgimden daha büyük olamaz. Kimse bana benden daha çok değer veremez ve ben bunun farkındayım.
Düşerken bilmiyordum bunu, düşmeyi hak ettiğimi düşünüyordum hatta.
Kimse düşmeyi hak etmiyor, kimse kendini ittirmeyi hak etmiyor.
Artık azıcık tökezlediğimde bile kendimi ne kadar sevdiğimi hatırlatıyorum kendime. Kendimin yanındayım, kimseye anlatamasam da kendime anlatıyorum. Her şeyiyle kendimi tanıyan bir ben varken başkasının gösterdiği bir sevgiye ihtiyacım yok. Kimsenin elini tutmaya ihtiyacım yok. Düştüğümde dizlerime tutunup ayağa kalkabilirim.
Bunları öğrendim ben.
Düşecek gibi olduğumda kendimden bahsetmeyi alışkanlık edindim, ama onu da başkasına değil kendime anlatıyorum. Çözüm bu çünkü.
Böyle tanıyorum kendimi ve böyle görüyorum ayakta durma sebebimi. Düşmeden durabileceğimi böyle anlıyorum.
Kendimi seviyorum çünkü.
Ağlarken içimden haykırıyorum. "Sen benim nasıl hayata tutunduğumu biliyor musun?" diye. "Sen benim nasıl hala nefes aldığımı biliyor musun? Ben şimşeklerin tepemde çaktığını görmüş insanım."
Benden kahramanı yok.
Senden kahramanı yok Mavi.
Ben kendimin kahramanıyım ve başka kimseyi alıp başımın tacı etmem, başkasının beni başının tacı etmesini de istemem artık. O devri çoktan geçtim.
Bu dünyada kimsenin yaşadığı hiçbir şey kolay değil, biliyorum. Ama benim yaşadıklarım da yenilir yutulur şeyler değildi. Ben onları sindirdim bile.
Kendinizi kötü hissettiğiniz anlarda bir üşüme gelir ya. Hani ağlarsınız, yüzünüz kıpkırmızı olur, yanaklarınız alev alev yanar ama kollarınız göğsünüz üşür ya. İşte ben öyle zamanlarda hırkamı giyip ne kadar güçlü olduğumu hatırlatırım kendime.
Dünyanın en güçlü insanı ben değilim, ama tanıdığım en güçlü insan benim.
Ve hiçbirinizin aksini iddia etmeye hakkı yok.
Mavi'nin en güzel tonu benim, diğerlerini göremiyorsunuz bile parlayışımdan. Tamam bu biraz utanç vericiydi ahahahaha.
Kıssadan hisse dostlar: Ben kendimi çok kötü hissediyordum. Geçmiş zaman eki kullandım, çünkü yazıyı yazdıktan sonra daha iyiyim. Kendimden bahsettim çünkü. Tek ihtiyacım olan biraz sevgi, biraz da cesaret.
Başka insanlar size böyle şeyler vermezler.
Siz kendinizi kollayın, başkaları kollamaz.
Sevin kendinizi ve kahraman olun kendiniz için.
Başkalarını yüceltmek ne sizi bir yere getirecek, ne de onlara iyi gelecek. İkisini de denedim, ikisinden de bir fayda görmedim.
Gerçi denemeden de bilemezsiniz. Zira şimdiki Mavi, geçmişteki Mavi'ye bunları anlatsaydı kavga ederlerdi.
Yine de denediğiniz şeyler arasında kendinizi sevmek mutlaka olmalı. Bana hak vereceğinize inanıyorum bir gün.
Ayrıca belki sizi, sizin kendinizi sevdiğiniz kadar sevemem ama ben de sizi seviyorum sakın unutmayın olur mu? Bu hepimiz için bir adım olsun ^^
Size çok duygusal bir şarkı bırakıp gidecektim, ama ne gerek var bu kadar sevginin arkasından değil mi? Alın size en mutlusundan kısacık bir şarkı.
Mavi geceler efendim.
Pek sevgili dostunuz, Mavi ~

1 yorum:

  1. belki bizde seni senin kadar sevemeyebiliriz ama biz de seni seviyoruz. Gözlerimde oluşturduğun yaşıda içimde oluşturduğun burukluğu da

    YanıtlaSil