Kartozlarının Yere Düşerken Çıkardığı Sesler

13 Kasım 2018 Salı

onlar - 1

İki nefes duyuyorum. İkisi de hızlı… Lakin birisi az evvel hızlı hızlı konuştuğu için, diğeriyse gerginlikten.
Geveze olanı içeri davet ediyorum. Sevgilisiyle arası iyi, iş bulacak ve mutlu olacak gibi gözüküyor. Aldığı haberlere sevinerek dışarı çıkmak istiyor, elini avucumun içinden çekmek… Sıkıca asılıyorum. “Köpek,” diyorum.
“Ne?”
“Köpeğinize dikkat edin.” Bileğine bastırdığım işaret parmağımdan nabzının birden hızlandığını anlıyorum. Eli hemen soğuyuveriyor. Kalkıp gidiyor, teşekkür etmiyor.
Gergin olan, içeri girerken ilk geldiğinden daha gergin bir enerji yayıyor. Adımları tereddütlü, nefesleri fazlaca yavaşlamış. Kapıya çarpıyor.
“Özür dilerim.”
Nazikçe gülümsüyorum. Kapıyı kapatışını ve karşımdaki sandalyeye oturuşunu dinliyorum. Bekliyor.
“Hoş geldiniz. İsminiz nedir?”
“Lilya.”
Elimi uzatıyorum. “Başlayalım mı?”
Terli avucunu avucuma yaslıyor. “Çocuk,” diyorum aniden. “Evli misiniz?”
“Hayır.”
“Etrafınızda yakında çocuk sahibi olabilecek biri ya da küçük bir çocuk var mı?”
“Hayır.” Sıkıldığını hissediyorum. Olmayan bir şeyi hissediyor olamam.
“Ailenizle aranız pek iyi değil sanırım.”
“Her aile gibiyiz.” Etrafına bakıyor, kafasını çevirince saçı ellerimizin üstüne düşüyor. İyiden iyiye rahatlamış olmalı.
Aslında gerginliğini bana aktardığını kasılan omuzlarımdan, titreyen gözkapaklarımdan anlıyorum. Gözlerim doluyor. İyi değil, hiç iyi değil.
Şimdi yeniden bana bakıyor, bu defa meraklı. Bana doğru eğildiğini hissediyorum. “Bir cevap bulmaya mı geldiniz?”
Derin bir nefes alıyor. “Herkesin duymaktan korktuğu şeyler vardır.” Yine sorumun etrafından dolaşıyor. “Neyse ki pek bir şey söylemeyecek gibisiniz.”
Ben farkına varmadan parmaklarım elini sıkıca kavrıyor. Başım önüme düşüyor, dolan gözlerimden birer damla yaş süzülüyor. Gövdemden kısacık fakat güçlü bir titreme geçiyor. Kulaklarımda cızırtılar başlıyor, birileri saçlarımı çekiştiriyor. Bu hengâmede nefesinin yeniden hızlandığını duyabiliyorum.
Başımı kaldırdığımda yerinde sıçrıyor. Nasıl göründüğümü bilmiyorum, ama görmekten de korktuğu şeyler olduğunu o zaman fark ettiğini anlıyorum.
Ona anlatamam. Midem bulanıyor.
Gereğinden fazla sıkıp canını acıttığımı bildiğim elini mahcup bir edayla bırakıyorum. “Söyleyecek bir şeyim yok gerçekten,” diye gülümsemeye çalışıyorum. Gözyaşlarım süzülmeye devam ediyorlar. İçimde ne olup bittiyse çok çabuk olmuş olmalı.
“Pe-peki…” diyor.
Şimdi çıkmalı. Onunla birlikte ben de kalkıp onu kapıya kadar geçiriyorum. Kasada beni izlediğini bildiğim Feride’ye başımı sallıyorum. Ondan para almayacaklar.
“Güle güle.” Genç kadının ardından kapıyı kapatıp kilitliyorum.
Ondan sakladığım şeylerin acısını çekmek için gözlerimi kapatıp işkence dolu bir uykuya dalıyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder