Kartozlarının Yere Düşerken Çıkardığı Sesler

9 Mart 2014 Pazar

Mavi Kartozu'nun Kalemi: Siyah Limon #17 - 1

Yürüyorduk.
Bir yere gittiğimizden değildi. Yürümenin düşünmekten daha az yorucu olacağına karar vermiştik sadece.
Koluna tutunuyordum. Yaşlı bir çift gibi gözüktüğümüze emindim. O yürürken topallayan ihtiyar adam, ben tüm ömrünü ona tutunmaya adamış asık suratlı bir teyze.
Aslında yürümemeliydik. Dün sesini duyduğum kurşun bacağına saplanmıştı ve yarası çok büyük olmamasına rağmen uzun süre yürüyünce kanamaya başlamıştı. Acısı yüzüne yansıyordu, terler boynundan süzülüyordu. Yine de duralım diyemiyordum. Durduğumuz zaman film kopacak gibi geliyordu.
Demir Atıf Bey'in oğluydu.
Ben Atıf Bey'in kölesiydim.
İkimiz de tanışmadan önce birbirimizi biliyorduk.
Dünya üzerinde tanışmaması gereken tek insanlar bizdik belki de. Birbirimize tutunduğumuz için kıyameti tetikleyebilirdik.
Ama umurumuzda değildi.
Biz sadece yürüyorduk.
Ben koluna tutunmuştum.
Ve Demir topallıyordu.

***

Artık nefes alması iyice zorlaşmıştı. Yüzünün rengi gitmişti. Gözleri kapanıyordu.
"Duralım mı Demir?" diye mırıldandım isteksiz ama endişeli bir sesle.
"Durup ne yapacağız?" diyerek güçlükle soludu.
"Yürüyerek nereye gideceğiz?" Sağlam ayağı neredeyse tüm yükü taşıdığı için çok yorulmuştu. Bu yüzden tıpkı sabah Ufuk'la koştuğumuz zaman olduğu gibi ayağı bir taşa takıldı ve tüm bedeni şiddetle sarsılarak devrilmeye başladı.
Neyse ki ben yanındaydım. Düşmesine engel oldum. Gittikçe güçsüzleşip bana yaslanan bedenini çekiştirip kaldırıma oturmasına yardım ettim.Yüzündeki ter damlalarını sildikten sonra rengi açık mor olan dudaklarına dokundum.
Bana bakmak istediğinde göz kapakları titreyerek yukarı kalktı. "Bana şöyle bakmayı kesersen çok mutlu olurum," dedi iç çekerek. "Gerçekten bununla başa çıkmak çok zor."
"Nasıl bakıyorum?"
"Korkmuş. Kızgın. Her an endişeden ölecek gibi."
"Tüm hislerimi özetledin."
"Daha iyi bir şey hissedemez misin?"
"Ben senin yüzünde ne gördüğümü söyleyeyim mi?" Yavaşça kafa salladı. "Yorgunluk. Bıkkınlık. Korku. Acı... Acı... Çok fazla acı. Bir de kalkmış bu yüze bakarken iyi bir şeyler hissetmemi söylüyorsun."
"Eksik saydın ama," diye güldü. "Rahatlamayla ilgili bir şeyler de olması gerekiyordu orada."
"Rahatlama mı? Bacağındaki yara kanadığı için mi? Yoksa hayatın pembe dizi olduğu için mi?"
"Hayır, düşerken beni tuttuğun için." Bir saniye için gülümsedim, ama hemen ardından endişeli yüz ifadem geri geldi.
"Bacağın çok acıyor, değil mi?" Gayriihtiyari elimi dizine koydum ve o hemen yakaladı. Sonra kafasını omzuma yaslayıp derin, sakin nefesler almaya başladı. Zorlandığı için ciğerlerinden gelen sesi duyabiliyordum, yine de bu vermediği cevabın açtığı boşluğu doldurmaya yetmedi. Kendimi "Ne yapacağız Demir?" diye sorarken buldum. Uzun parmaklarını, parmaklarımın arasına geçirip ellerimizi birbirine kenetledi. Yeniden cevabı eksik bıraktı. "O..." dedim. "O da öğrendi mi? Yani... Her şeyi?" Yutkundu. Kafasını sıcak olsun diye yanaşmaya çalışan yavru bir kedi gibi sallayarak alnını boynuma değdirdi.
"Evet," diye fısıldadı. Nefesi derimin üstünden sıyrılıp gideceğine tenimin içinden geçti. "Her şeyi öğrendi." Daha fazlasını sormaya korktuğum için sustum. İç güdüsel bir savunma olarak tüm gereksiz ayrıntıları düşündüm. Yağmur yağdığı için oturduğumuz kaldırım ıslaktı mesela, ayrıca güneş çıkmıştı belki bir gökkuşağı görebilirdik. 
"Bir sürü şey sormak istiyorsun, biliyorum." Hayır, diye düşündüm içimden. Soru sormak istemiyorum, ben sadece gökkuşağı falan görmek istiyorum. Zararsız bir şeyler... "Neden etrafımızda korumalar varken bu kadar rahat olduğumuzdan başlayabilirsin. Ben de ayrılacağımızı zannediyorlar diye cevap veririm."
"Ne?" dedim aniden. "Ne zannediyorlar?"
"Onlara sana söylediğim zaman ayrılacağımızı söyledim. Zaten beni terk eder, etmezse ben terk ederim dedim."
"Kafayı mı yedin sen?"
"Buraya gelmeme izin vermiyorlardı, İpek. Tek yolu buydu."
"Seni terk etmeyince ne yapacaklar peki? Tebrik mi edecekler beni elinde tutmayı başardığın için?"
Güldü. "Hayır tabii ki. Çünkü beni terk edeceksin. Konuşmamız bittiğinde sana asık suratla bir şey söylüyor gibi yapacağım ve sen de suratıma tokadı basıp koşmaya başlayacaksın. Hikayenin sonu."
"Harika bir plan. Yapmayacağım." Hızla benimkine gereğinden fazla yakın olan kafasını kaldırmaya çalıştı. Bilerek mi yaptı bilmiyorum, ama o hareketin sonucu yanağıma dokunan soğuk dudaklardı.
"Yapmalısın," dedi. "Yapmak zorundasın. Daha bir kerecik öptüm seni ben, ikimizden biri ölmeden önce biraz daha öpecek zamana ihtiyacım var."
"Az önce ikinci kez öptüğünü fark etmedim sanma," derken gözlerimi kıstım.
"İki de yeterli bir sayı değil."
"Şu an konumuzun öpücükler olmaması gerekirdi."
"Beni terk ediyormuş gibi yapacaksın, anlaştık mı?"
"Tokat atamam sana."
"Gerçekçi olması için." Kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktım. Yalan söylüyordu. Tokada falan gerek yoktu.
"Neden sana tokat atmamı istiyorsun?" diye mırıldandım sinirle. Yine aynı palavrayı atmak için ağzını açmıştı ki anında vazgeçti.
"Okkalı bir tokada ihtiyacım var," dedi. "Ancak ondan sonra babamın karşısına çıkabilirim. Her şey şaka gibi geliyor."
"Daha onunla görüşmedin mi?"
"Hayır. Bu durumda öncelik sende. İlk olarak seni bulmaya, söylenenin yanlış olduğunu kendine ispat etmeye çalışacaktır." Omuz silkti. Nedense ilk hesap sorulacak kişi oluşumu kıskandığı hissetmiştim.
"Aslında seni vuranın o olduğunu sanmıştım."
"O değildi. Kendi oğlunu kendi silahıyla vuracak kadar şeytan olduğunu zannetmiyorum. En son görüşmemizde dayak attıktan sonra hastaneye göndermişti adamlarından biriyle."
Bunu bu kadar rahat anlatması sinir bozucuydu. Kahverengi gözlerinde kendisinin bile rahatsız olduğunu görebiliyordum. Bu yüzden ona vurmak istedim. Ama sadece "Ne büyük lütuf," diyebildim.
"Her neyse," dedi. "Planımızın ilk kısmında ayrılıyoruz. Sonra onun planının ne yönde olduğunu görüp ne yapacağımıza karar veriyoruz."
"Dünyayı kurtaracak bir planın olduğunu zannetmiştim."
"O plandan kimsede yok henüz." Aynı anda iç çektik. Kafasını yeniden omzuma koyup parmaklarımı biraz daha sıktı.
"Anneme söylemedim daha," diye mırıldandım. "Onun tepkisini çok merak ediyorum. Ama iyi şeyler olmayacağı kesin."
Kesik kesik güldü. "Sen benim babamla görüşürken ben de senin annenle mi görüşsem acaba?" Komik bir şey yoktu ortada, yine de ağzımdan kocaman bir kahkaha çıkıverdi. Sonra o biraz daha güldü. Birkaç saniye içinde kahkahalara boğulduk ve gözlerimiz yaşarana kadar durmadık. Belki de ağlıyorduk.


***

Annem eve benden önce gelmişti. Okul çıkış saatimin üstünden çok geçtiği halde onu aramadığım için aşırı derecede kızgın ve endişeliydi. Bir saat boyunca kesintisiz olarak bağırdı. Onu ancak ağlamaya başladığımda susturabildim. Şimdi böyle sakin, hatta ruhsuz kelimelerle anlatmak gerçekten kolay ama o gün stresten bedenim kasılıyordu. Düşüncelerim bana fiziksel acı verecek kadar korkunçlardı, buna katlanmak çok zordu. Her şeyin üstüne bir de annem hiç umurumda olmayan bir sebeple bana bağırdığında gerçekten kafayı sıyıracağımı hissettim.
Yüz ifadem nasıldı bilmiyorum, sadece annemi korkuttuğumu hatırlıyorum. Bana sarılıp saçlarımı okşadı. Bana sarılmasına ihtiyacım olduğunu gerçekten fark etmemiştim bunu yapana kadar. İçimde eksikliğini hissettim milyonlarca şeyden birkaç tanesine kavuştum.
Cesaret ve umut.
Sonra da görmemiş gibi o cesareti alır almaz hayatımın en büyük hatalarından birini yaptım.
Demir'i anneme anlattım. Tek nefeste. Hangi kelimeleri kullandığıma dair en ufak bir fikrim yok. Ama komik şeyler söylemiş olmalıyım. Çünkü annem bana çok güldü, deliymişim gibi baktı.
Her şeyin farkına varması on beş dakikasını aldı. Ondan önce ağlayan kızını yalnız başına bırakıp yiyecek bir şeyler hazırlamaya gitti. Bir süre sonra peşinden gidip bir şey söylemesi için yalvardım. Yalvarışlarımın karşılığı bir tokattı.
Hayatım boyunca annemden hiç tokat yememiştim. Eğer yemiş olsaydım Demir'in neden ona tokat atmamı istediğini anlardım. Bu gerçekten ihtiyacım olan şeydi. Bana sarılmasından daha çok işe yaradı. Kendime geldim. Hayalden sıyrıldım. Durumumun farkına vardım.
Ağlamayı kesip annemin gözlerinin içine baktığımda bana vurduğu için pişman olduğunu gördüm. Yine de geri adım atmadı. Kolumdan tutup odama sürükledi. Odama kilitlenmiştim, hayatımda ilk kez. Düşündüğüm kadar korkunç değildi.
Annemin hıçkırıklarının sesini bastıramamasıydı asıl korkunç olan. Benden utanıyor olmalıydı. Önce Atıf Bey'i ayartmıştım, şimdi oğlunu. Dünyadaki en rezil evlattım. Eğer annem olsaydım böyle düşünürdüm. Ama kendim olarak yaptıklarımdan zerre kadar utanmıyordum.
Olan olmuştu ve demek ki olması gereken buydu da bu noktaya gelmiştik.
Pişman olmakla harcayacak vaktim yoktu benim. Kendimi Atıf Bey'in gelişine hazırlamalıydım.
Kelimelerle her şeyi yapabilecek kadar yeterli değilim. Size o anlarda yaşadığım karmaşayı anlatmama imkan yok. Saatler boyu duvara bakıp durdum. Vücudumun sakinliği ruhumun fırtınasıyla örtüşmediği için gereğinden fazla yordu bu beni. Kendimle savaşıyor gibi hissediyordum.
Olabildiğince çok yara aldığım savaşımdan kapının gürültüyle çalmasıyla çıkabildim.
Bağırıyordu.
İşte gelmişti.


Mavi-not: Bu kadar kısa bir bölüm olduğu için çok özür dilerim. Olmayınca olmuyor, zorla güzellik olmaz demişler. Ama hafta içi bu bölümün devamını yayınlayacağım, söz veriyorum. Bu arada yorumlarınıza ihtiyacım olduğunu da unutmayın, teşekkürler.

4 yorum:

  1. Bu bölümde Atıf'ı göreceğim diye heyecanlanmıştım yine boşa çıktı. Gelsin artık yaa. Annesinden kötü bir çıkış bekliyordum ama tokat düşündüğüm şey değildi, aplama krizine falan girerler diye düşünmüştüm. Bu arada evet çok kısaydı hatta hala aşağı inmeye çalışıyorum ve kendi kendime konuşuyorum "Devamı olmalı. Yok yok vardır devamı, bu kadar kısa değildir herhalde." Ama işe yaramıyor :D Dürüst olacağım kendimi o kadar heyecanlı bir bölüme hazırlamıştım ki şu anda içimde bir boşluk hissediyorum. Umarım bir sonraki bölümle bu boşluğu doldurursun kartozu. Baskı yapmak istemem ama senden mavi bir bölüm bekliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 18. bölüm yayınlandı. Bu kadar geç cevap verdiğim için özür dilerim Delicim. Git, oku, bir şeyler söyledi. Hadi bakalıım.

      Sil
  2. Hafta ici yeni bölümü bekliyoruz cok yüzyüzce oldu ama sizin hataniz bu kadar guzel yazarsaniz bizde muptelasi oluruz.^-^

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 18. bölüm yayınlanmıştır. Geç cevap verdiğim ve geç yayınladığım için özür dilerim. Güzel yorum için teşekkürler, bir dahaki bölüme de bekleriiz :)

      Sil